Namluda bir yazar!

Bu yazıda yolu bir şekilde milli görüşle kesişmiş ve/veya aynı doğrultuda şekillenen toplumsal kuruluşlarla buluşmuş, genç-yaşlı sosyolojik tabana seslenmek istiyoruz.

Bu yazı SP, YRP, DEVA ve GP'nin yönetici elitiyle kitlelerini muhatap almaktadır.

Bu dört siyasi partinin aynı vaatlerde bulunduklarını lütfen bir kenara not ederek okumaya başlayınız.

İstanbul'un ruhaniyeti üzerinde tepinenlerinin, azılarından kan damlamakta olduğunu ve bu tepişkenlerin pençelerini Anadolu'ya diktiklerini dile getirmiştik.

Malumunuz "köşe yazısı" sınırlarını gözetmek zorundayız. Bundan dolayı sayın okurun söylediklerimizi aritmetik olarak çoğaltmalarını ve mesajımıza eşlik etmelerini arzuluyoruz.

Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın yürüyüşünün, tarzı siyasetinin hicret simülasyonu ile anlaşılabileceğini dile getirelim öncelikle.

Hicret simülasyonu ifadesinden kastımız, önceki siyasal tecrübelerin akıllıca analiz edildiğini ve yeni başlanan siyasal yolculuğun hedefine ulaşması için, ilk bakışta tam ters istikamette yürünmeye başlandığını, fakat emniyetli bir mesafe alındıktan sonra kökleşmek istenilen asıl noktaya dönüldüğünü gözlemlemek icap eder.

Açık konuşalım, yaklaşık altmış yıl boyunca içinde yaşatılmakta olduğumuz sistemin sahipleri tarafından zulmedilmiş bir N. Erbakan gerçeği vardı. Bu gerçeklikten hareketle sistemin asıl sahiplerini göz ardı ederek bir yürüyüş planlamak akıllıca olmazdı.

Bugün sağlamasını yaptığımızda hatırlamakta zorlanacağımız badireler atlatıldı. Fakat zerre kadar yaralı, bereli, zayıf bir durum ortaya çıkarsa sistemin sahibi olan zinde kuvvetlerin ansızın karşımızda zebellah gibi dikilecekleri göz ardı edilmemelidir.

Zinde kuvvetlerin kaleleri birer birer ele geçirilmiş olmasının şımarıklığıyla, bahsettiğimiz siyasi partilerin, ukalalık etme şansına erişmiş olmaları onları mesuliyetten kurtarmaz.

Daha da ileri gidelim, hicret simülasyonunda kast ettiğimiz ters istikametten mücadelenin merkezine dönüldüğü son yıllarda yaşanan vetirenin, bu siyasi partiler tarafından unutturulmaya çalışılmasını "ihanet mesabesinde" gördüğümüzü kayda geçirmek istiyoruz.

Azılarından kan damlayanların ve gözünü Anadolu'ya dikenlerin hangi zemin üzerinde olduklarını tespit etmek bu siyasi partilerin yöneticilerinin de vazifesidir.

Teyiden söylüyoruz ki yaşanan son yirmi yılı, son yüzyılı, Müslüman sosyoloji olarak çektiğimiz ızdırapları unutturmaya sakın ola kalkışmayın!

Bir sistem mühendisliği yaklaşımıyla elde edilen kazanımların anayasal zeminine kavuşması aşamasındayız.

Ekrem İmamoğlu'nun üzerine bastığı zemin ve sahiplerinin bizim sosyolojimiz tarafından akıllıca tespit edilip olduğu gibi kitlelere anlatılması elzemdir.

Bu içi boş ve hırsını kanat edinmiş kişiliğin sahipleri kimlerdir ve ne yapmak istemektedirler?

Bunu doğru anlamak ve milletimize de anlatmak zorundayız.

Bu siyasi partilerin yöneticileri, altmış yıldır kurgulanan Kıbrıs gerçeğinin büyük hedefinin Türk-Yunan Federasyonu olduğunu bilmezler mi?

Ekrem İmamoğlu'nun bu siyasal hazırlığa uygun görülen güdümlü, elverişli profil olarak yetiştirildiğine ne derler?

Bu siyasal hedefi ideoloji haline getirmiş elitokrasinin toplantıları ve katılan küresel elitler hakkında bilgileri var mıdır?

Devlet-i âli aklının bu siyasal erek ile de amansız bir mücadele yürütmekte olduklarını bilmezler mi?

Anadolu'dan yükselen mücadelenin Cumhurbaşkanı Erdoğan tarafından, özellikle darbe girişiminden sonra, son on yıldaki mücadelenin yüzyıl önceki Millî Mücadelenin devamı niteliğinde tanımlanması Devlet-i âli aklının dışa vurumudur.

Bundan dolayı devlet, Mit Başkanı ve Savunma Bakanını bir gece yarısı helikopterle evinizin önüne indiriyorsa, bunun dehşetli anlamının kavranması gerekir.

Benzerleri Osmanlı döneminde de birkaç defa yaşanmıştır. Bazen Yavuz olup babasının otağının önünde tebellür etmiştir bir gece vakti. Bazen Vahdettin olup yüzyıl boyunca hain bilineceğini bilerek kendini feda etmiştir.

Yaşanmakta olan siyasal anafor, adeta kıtaların yer değiştirmesi gibi büyük tektonik hareketlerin siyasal düzlemde yaşanmasına benzer ki bunu en çok dört partinin yöneticileri analiz etmelidir.

Dava söz konusu olunca hepimizin hakkını, hukukunu, menfaatini, emin geleceğini ve nihayet topyekûn "istiklali" ve "istikbali" kast ettiğimiz ortadadır.

Merhum Pakdil'e özenerek bütün varlığımla kendimi namluya sürdüğümü bu bakış açısıyla ortaya koyuyorum.

Dört siyasi partinin önümüzdeki bir hafta içinde yanlış tutumlarından iman tazelemek gibi bir yaklaşımla dönmelerini arzuluyor ve beyan ediyoruz.

Dört siyasi parti, altmış sene çalışarak elde edilecek olanın ancak bugün gelinen nokta olabileceğini bilmektedirler. Gayret ederek kök salmak yerine gelinen noktayı tarumar etmeye/ettirmeye heves etmeleri anlaşılır bir durum değildir.

Böyle devam ederlerse onları içimizdeki Lawrence'lere neden benzetmeyelim ki!

Önümüzdeki beş yıl için tastamam bir anayasa yapılana kadar zerre ağırlığınca yeni bir yükün Erdoğan'ın üstüne yüklenmemesi gerektiğini düşünüyoruz.

Bu bakış açısıyla kimin gücü neye yetiyorsa dakika kaybetmeksizin seferberlik ruhuyla hemen çalışmaya başlamasını söylemeyi vazife biliyoruz.

Ben başladım...