Namlunun ucundaki ya oğlunuz olsaydı?

Uzaktan sapsarı başakların arasında yürüyen bir genç erkek görüyoruz. Ardından eli silahlı orta yaşlı bir erkek geliyor. “Dur lan!” diye bağırıp namluya mermiyi sürüyor. Havaya ateş ediyor. Delikanlı duraklıyor. “Bana ödetemezsin, kendi günahının bedelini bana ödetemezsin” diye bağırıyor. “Ben evlat katili miyim, kendi evladımın katili miyim?” Delikanlı hışımla geri dönüyor. “Ne yapacaksın ha? Ne yapacaksın?” Adamın elini tutup silahı kendine dayaması bir oluyor. Adam “Bırak!” diye bağırsa da delikanlının gözü dönmüş: “Hadi yapsana, öğretsene nasıl olduğunu! Hadiii! Hadiii! Hadiii!” Tamamı çok geniş planda çekilen bu sahne kararırken bir silah patlama sesi duyuyoruz...

Yönetmen Emre Yalgın’ın askerlik görevini kutsayan erkek egemen toplum yapısını eleştirdiği, vicdani ret kavramını ideolojik değil birey üzerinden ele alarak insani yanını ortaya koyduğu filmi böyle başlıyor. Hem sosyolojik hem psikolojik derinliği olan, usta yönetmenlerin bile altından zor kalkabilecekleri iddialı bir mesele ortaya koyuyor Hadi Baba Gene Yap. At, avrat, pusat yaklaşımını, bütün simgeleriyle baba kavramını, şiddetin kökenini irdelemeye yelteniyor.

Jeneriğin ardından uçurum kenarında gri yağmur bulutlarının geçtiği bozkır manzarasını seyreden delikanlı, bir otobüsün patlayan lastiğinin değiştirilmesini sıkıntıyla sigara içerek bekliyor. Renkli çiçekler görüyoruz ve otobüs yol alıyor bir virajda. Camdan dışarı bakan delikanlının kaşları çatık... Önünde indiği köye de önce bir bakıp sonra yürümeye başlıyor. Onun köye girdiği kadrajda yaşlı bir adam bir dal parçası yontuyor...

Umut dolu finalini seveceksiniz

Resimle öykü anlatmayı bilen bir genç yönetmenle karşı karşıyayız... Ancak filmin başlangıcındaki sinema duygusu, kahramanımız diğer karakterlerle karşılaştıkça zayıflamaya başlıyor. Sanki Murat’ın yıllar sonra döndüğü köyde çektiği yabancılık yönetmenin de oyuncularla çalışmasında yer yer tutukluğa dönüşüyor. Ve film zor akmaya başlıyor.

Murat’ın dönüş nedeni askerlik... Ama sıkıntısının ardında geçmişteki bir sırrın yattığını ele veren sahneler daha güçlü ve kendinden emin bir mizansene gerek duyuyor.  Örneğin çocukluk arkadaşının korkunç bir askerlik anısı anlattığı; yeğenine oyuncak almak istediğinde ona tabanca gösterilmesi gibi sahnelerin aslında ne kadar anlamlı olduğunu ancak bütün öykü ortaya çıktığında anlıyoruz. Öte yandan İç Anadolu köyündeki erkeklik ve milliyetçilik kaynaklı şiddet atmosferini oluşturan unsurlar bazen kahvehane duvarında, kadraja kenardan giren ayyıldız şeklinde saat kadar incelikli. Ama insan ilişkilerinde senaryonun çok ihtiyaç duyduğu gerilimi yaratmada tam anlamıyla tatmin edici değil film... Oyuncuların her birinin gayet iyi performans vermesine rağmen.

Sanki yönetmen, Murat tır şoförü babası ile birlikte askerliğini yapacağı yere teslim olmak üzere yola çıkana dek özellikle yavaş ve tekdüze bir üslup tercih etmiş. Çatışmayı en sona saklamış. Ama bu da filmi ritimden yoksun bırakmış... Bazı ayrıntıları ayıklasa, hatta gece kamyoncularla muhabbet ettiği ve bir fahişeyle karşılaştığı sekansı tümden atsa film en azından finale doğru ivme kazanırdı. Vicdani ret kavramını insani bir açıdan tartışmaya açması bakımından mutlaka izlenmesi gereken bir film Hadi Baba Gene Yap. Açılış sekansına geri dönse de bambaşka biçimde sona eren filmin umut dolu finalini özellikle sevdiğimi de eklemeliyim.