Nasıl bir başbakan?

Türkiye, “yeni nesil” bir Başbakan’ı deneyecek. Çekirdekten yetme değil. Bilim adamlığından gelme. 

Ama herhangi bir bilim adamlığından değil. Talebeleri tarafından içi gerçek anlamda bilim önderliği ile doldurulmuş “Hoca” lakabında bir bilim adamlığı sürecinden. 

Artı “davası olan” bir bilim adamlığı bu. 

Artı, sosyal bilimler alanında yürünmüş bir bilim adamlığı. Yani iktisat, uluslararası ilişkiler, tarih, din, sosyoloji, siyaset bilimi... gibi siyasetin zemininin okunduğu bir bilimsel disiplinler dünyası.

Türkiye’nin siyasi seyri konusunda son derece duyarlı bir aile ve sosyal muhit içinden gelerek, bir anlamda, o camianın “yetişmiş insan” beklentisine karşılık gelen bir bilim adamlığı tırmanışı.

Bütün bunlar Davutoğlu’nun Başbakanlık diline nasıl yansıyacak derseniz, “yeni nesil” bir Başbakan olacağını söylerim size.

Davutoğlu, bildiğim kadarıyla, Danışmanlık döneminde de Dışişleri Bakanlığı döneminde de “Hocalığı” devreden çıkarmadı. 

Akademik tırmanış, adım başı, savunması içinde söz söylemeyi, argüman sunmayı, tez geliştirmeyi ve tezin doğrulanması gayretini içinde barındıran bir çabadır.

Oradan Hocalığa terfi ettiğinizde, geldiğiniz yolları bildiğiniz için, hele bir de yaptığınız ilmi çalışmaların, sizin yetişmişliğinizin, nasıl bir toplumsal misyona tekabül ettiğini aklınızdan çıkarmadığınız için, talebelerinize “insana yatırım” zaruretinin kaçınılmaz sonucu gibi bakar, insan kaybetmemeyi önceler, insana bir şey katmayı moral sorumluluklarınızın tabii sonucu gibi görürsünüz. Kapris olmaz, tepeden bakma olmaz, “elden tutma”, yükseltme, tırmanmaya yardım etme, yani kendini yeni insanlarda çoğaltma çabası olur.

Oradan mesela danışmanlık gibi, önde görünmeme, ama mutfak hazırlığı yapma, üstelik ülkenin en stratejik çıkarlar alanında kafa yorma ve önde bulunanlara lojistik destek sağlama noktasına geldiğinizde, hem misyonun inşasında hayati görev üstlenme hem de siyasetin yaldızlı alanının dışında kalma gibi bir mahviyet alanı...

Aynı dönemde Davutoğlu’nun, iç-dış temaslarda geliştirdiği tezlerin insani - fikri - moral arka planını paylaştığı ve o istikamette bir düşünce alışverişi ve ikna yöntemini devreye soktuğu gözleniyor. Davutoğlu’nun bu dönemde, daha sonra Dışişleri Bakanlığı sorumluluğunu bizzat üstlendiği dönem de dahil, kısa sürmesi öngörülen görüşmeleri dahi, uzun izahlarla derin muhasebelere dönüştürdüğü ve bunun muhataplarını, paydaşlarını, çok farklı açılımlara yönelttiği biliniyor.

Diyelim, Ortadoğulu Müslüman bir devlet adamı, diyelim Batılı bir devlet adamı... Bir strateji uzmanı, kendi ülkesinin çıkarlarını öncelikle düşünür muhakkak, ama bu çıkarların kendi coğrafyasında makul bir çerçeveye oturmasını da ister, uluslararası çerçeveye girdiğinde, en çok onay, en az tepki almasını da ister, onun için kendi ülkesine coğrafyasına yönelik bütün hesapları bilir, tahlil eder, onun içinden en rasyonel çerçeveyi çıkarır. Ve bu çerçeveyi farklı stratejik paydaşların önüne sunar. 

Davutoğlu kuşkusuz Türkiye öncelikli düşünür. Ama Davutoğlu, Türkiye’nin bir büyük coğrafya içindeki potansiyelleriyle  farklı bir ağırlık kazanabileceğini, bu noktada hem bu coğrafyanın potansiyellerini daha fonksiyonel hale getirmek gerektiğini hem de Türkiye’nin bu coğrafya ile iletişiminin derinleştirilmesini öngörür. Zor bir coğrafyada -çünkü 100 yıllık bir kolonizasyonun derin etkileriyle zedelenmiş bir coğrafya- zor bir misyondur bu.

İkinci bir adım, bu coğrafyayı hala sömürge statüsünde gören dünyaya rasyonel bir şey söyleme işidir. Bu da son derece zordur. Ama bu coğrafyanın kalbinde bir ülke olarak hiçbir şey söylememek de mümkün değildir.

Davutoğlu, şüphesiz Ak Parti’nin önder kadrolarıyla, bu zorlu sürecin yükünün ağırlıklı bir bölümünü taşıyarak gelmiştir.

Şimdi...

Başbakan olacaktır. İçerdeki yükün artması demektir bu.

Ben, Davutoğlu’nun dış ilişkilerde geliştirdiği yönetim üslubunun asıl iç politikada ve toplumla ilişkilerde işe yarayacağını düşünüyorum ve onun için “Yeni nesil” tanımlamasını yapıyorum.

Davutoğlu çok farklı toplum kesimlerinin “mantık dokusu”nu görmek ve Başbakan olarak onlar arasından “Türkiye ortak paydası”nı bulmak noktasında çok verimli gayretler sergileyebilir.