Ýstanbul Müftüsü M. Emin Maþalý, kendisini geçen hafta ziyarete gelen Ýmamoðlu’na bir Kur’an-ý Kerîm hediye etmiþti..
Bu hediye takdiminde zâhiren iki taraf açýsýndan da bir terslik yok.. Birisi Ýstanbul Müftüsü, öteki de ‘Ýmamoðlu..’
Ancak, daha sonrasý günlerde ortaya saçýlan söz ve haberler konunun kenarýndan teðet geçmeye imkân vermiyor.
Birisinin gerçekten de müftü olduðu açýk da.. Ötekinin ne kadar bir ‘Ýmam oðlu’ olduðuna gelince.. Ýmamoðlu, ‘dedesinin ve babasýnýn da camie gittiðini hiç görmediðini söylüyor, gazeteci C. Özdemir’in kendisiyle yaptýðý son video-röportajda..
O konuya biraz sonra dönelim..
Önce, Müftü Efendi’nin, ziyaretçisine Kur’an-ý Kerîm hediye etmesinin þahsýyla da, sýfatýyla da aykýrý düþen bir tarafýnýn olmadýðýný tekrarlýyalým. Üstelik, muhatab da, ‘Ýmamoðlu’ ya..
Ama, Ýmamoðlu’nun da mütekabilen, Müftü Efendi’ye ‘Nutuk’ isimli bir kitab vermesi, üzerinde durulmayý gerektirmez mi?
Herhalde Müftülük makamýný ziyarete giderken, kendisini ‘Nutuk’un müellifinin temsilcisi olarak görüyor. Mes’ele de buradan baþlýyor. Yakýn tarihten, en az 100 yýllýk bir hikâye bu..
‘Nutuk’ isimli kitab, bilindiði üzere, Mustafa Kemâl’in Ekim-1927’de, Cumhuriyet Halk Fýrkasý/ Partisi Kurultayý’nda, ‘1919 yýlýnýn 19 Mayýsý’nda Samsun’a çýktým..’ diye baþlayan ve 6 gün boyunca okuduðu ve amma sadece kendi mücadele hayatýný anlatmadýðý, kurduðu rejimin tarihine baþlangýç gösterdiði günü de iþaret ettiði ve ileride neler yapabileceklerine dair anlattýklarýnýn toplandýðý kitaptýr.
‘Nutuk’ isimli kitap için, objektif bir deðerlendirme yapýlamaz henüz.. Çünkü, onun hür olarak tartýþýlýp deðerlendirilmesi hâlâ da mümkün deðildir.. Elbette, bu konuda istisnalar vardýr. ‘Taife-i Laicus’, bu konuda nisbeten daha rahattýrlar.
Müteveffâ þair Can Yücel, Ýzmir’de bir heykelin kaidesine idrarýný yapan köpeði alkýþlayan bir þiir yazmýþtý da, meþhur bir ‘koruma kanununa aykýrýlýk’ suçlamasýyla kendisine dâva açýldýðýnda, mahkemede, ‘Bu koruma kanunu bizim için deðil, gericiler için..’ demiþ ve beraet etmiþti.
Ayný þekilde, ‘Tek Adam’ diye bir kitab yazmýþ bulunan Þevket Süreyya Aydemir de, vefatýndan 6 ay kadar öncelerde 1975’de, Milliyet’te ‘Kahraman putlaþtýrýldýðý zaman ölür..’ baþlýðýyla yazdýðý bir makalede, ‘Biz Mustafa Kemâl’i putlaþtýrdýk, çünkü putlaþtýrmaya mecburduk ve ama, onu bu þekilde öldürmüþ de olduk.. (…) NUTUK bir tarih belge deðil, siyasî bir belgedir ve yanlýþlarý ve hattâ yalanlarý da vardýr..’ gibi ilginç cümleler yazmýþtý. Ayný cümleleri kemalist-laik cenahtan olmayan birileri yazsaydý, baþýna neler gelmezdi ki?
Mustafa Kemâl’i korumak adý altýnda, onu ismi, resmi, büst ve heykellerinde temsil ettirdiklerini düþünenler, ortaya koyduklarý ‘ikonik’ anlayýþlarý korumak ve geliþtirmek adýna, neler yapmadýlar ki.. Hattâ, 1944’lerde TDK’nun yayýnladýðý sözlüklerde, ’kemalizm türk’ün dinidir..’ mantýðýný sürdürdüklerini sergilemek için, Kur’an için kullanýlan ‘hatim indirme’ deyimini nazire olsun kabilinden, bir ’Nutuk indirme’ seanslarý bile düzenlemediler mi?
Sultan Fatih’in muasýrý olan Ýtalyan ressam Gentille Bellini tarafýndan yapýldýðý ve Fatih’e aid olduðu sanýlan bir yaðlýboya resim tablosuna, Ýstanbul Belediyesi’nin bütçesinden 9 milyon lira verenler, illâ da bir mukabelede bulunmak gerekiyorsa; Müftü Efendi’ye meselâ kendi kültürümüzden çizgiler yansýtan güzel bir tablo veremezler miydi?
Geçenlerde bir tartýþma proðramýnda, adýnýn önüne ‘Dr.’ titrini de yazdýran ve sosyolog olduðu anlaþýlan eski bir tv. proðramcýsý, iç ve dýþ siyasette karþýlaþýlan bütün problemlere çözüm bâbýnda ikide bir, Nutuk’tan cümleler okumakla yetinmeyip; muhatabýna, ‘Bakýnýz ben Nutuk’tan cümleler okuyorum. Âyet ve Hadisler de okuyabilirim. N’olur, bir de siz Nutuk’tan birkaç cümle okusanýz olmaz mý?’ demez mi!.
Ne ile ne karþýlaþtýrýlýyordu?
Denksizlik (yine de densizlik anlaþýlmasýn) bu derecede iken.. Kendisine Kur’an hediye eden Müftü’ye ‘Nutuk ‘hediye’ ederek mukabelede bulunan kiþi de, âdetâ, ‘Bizim de böyle bir kitabýmýz var..’ der gibi deðil miydi?
…Derken, gazeteci Cüneyd Özdemir’in bir video-röportajý tedavüle konuldu, son günlerde..
Özdemir, ‘Ýmamoðlu Cuma namazlarýna gitmiyor diye bir eleþtiri var. Seçim döneminde Ýmamoðlu'nu Yâsin okurken görüyorduk. Cuma namazlarýný kaçýrmadýðýný görüyorduk. Böyle bir polemik doðduðu için soruyorum. Gitmiyor musunuz? Daha önce gidiyordunuz da daha görünürdü, þimdi görünmez mi oldu?’ diye soruyordu.
Cevap müthiþ: ‘Seçim döneminde birkaç enstantane ortaya kondu. Her yerde gösterildi. (…)Benim rahmetli dedemin de camiye gittiðini kimse bilmezdi. Babamýn da gittiðini ben bilmiyorum, görmüyorum. Bu iþ öyle yapýlýr. Yaparým ben ibadetimi giderim evime. O Allah'la benim aramda. (…) Ýnanan ile inanmayan arasýnda bence hiçbir fark yok. Bana inancým da bunu emrediyor.’
Bu son iki cümleyi resmî vazifesi esnâsýnda ayýrým yapmamak gibi söylüyor denilse bile, önceki cümleleri farklý biz çizgide deðil.. Ki, kimse ondan farklý inançlara farklý davranmasýný da istemez.. Onun bu cümleyi önceki sözlerini tamamlamak için de kullandýðý anlaþýlýyor.
Evet, sadece kendisini deðil, babasýný, hattâ dedesini de camie gitmeyen birileri olarak tuhaf bir ‘Ýmamoðlu’ ailesinden olduðunu anlatan bir kiþiden söz ediyoruz.. Kendisi de hep evde ibadet edermiþ.. Câmi avlularýnda bile, ‘Bakýn, Kur’an da okuyor, câmide namaz da kýlýyor, üstelik bizim uþakdur daaa..’ diyen hemþehrilarum, nasisunuz?
Bu söz, temelde, hattâ baþka dinlerdeki milyarlarca insanlarýn ibadetlerini mâbedlerde yapmalarýna zýmnen bir karþýtlýk düþüncesini yansýtmýyor mu?
Ama, herkes bilsin ki, biz Kitabýmýz Kur’an-ý Kerim’in bildirdiði dine, Ýslâm’a inananlarla inanmayanlar arasýnda bir farký hep gözeteceðiz ve mâbedlerimizde, mescidlerimizde- câmilerimizde, dinimizin bize farz kýldýðý ibadetleri gizlice deðil, alenen yapacaðýz; baþkalarýnýn neye ve nasýl inandýklarýna karýþmadan ve bakmadan..