Nasıl oldu da oldu Fatih Bey?

Matbuat alemi, değerli gazeteci Fatih Altaylı’nın Başbakan’ı konuk ettiği programı konuşuyor.

Ben de kısmen izledim...

Fatih Bey’in (değerli gazetecimiz artık “Fatih Bey” dönemine girdi ve bundan sonra böyle anılacak) yerinde sorularına, Başbakan Erdoğan net cevaplar verdi.

Konu “sorular” ya da “cevaplar” değil...

Matbuatımız, Fatih Bey’in niçin Başbakan karşısında kırılgan bir tutum sergilediğini ve özellikle (af buyurun) yalakalık sayılabilecek bir tavra girdiğini sorguluyor...

Ben bu sorgulamanın yerinde olduğunu düşünmüyorum.

Ne olacaktı yani?

Değerli gazetecimiz, şanlı tarihinde sıkça rastlandığı üzere, saldırgan ve mütecaviz bir gazetecilik tutumunu mu benimseyecekti?

Bir gazetecide “nakısa” görülen husus bu mu olmalıdır?

Ben olsam, hükümet icraatlarıyla uyumlu bir profil çizen ve bazen bunun ötesine geçen Fatih Bey’e, bu “dönüşümü” ne zaman, nasıl ve hangi bedelleri ödeyerek gerçekleştirdiğini sorardım.

Konu “Erdoğan” olunca, ister istemez eski Fatih Bey görüntüsü canlanıyor gözümüzde ve o Fatih Bey’in Başbakan hakkında sarf etmiş bulunduğu bazı sözler üşüşüyor zihnimize...

Maocu Kemalistlerin internet sitesi, yememiş içmemiş, 10 yıl öncesinin Fatih Bey’ine ait bir yazıyı bulup yayınlamış.

Kendilerine hiç saygı duymam, yayınlarını zararlı ve önyargılı bulurum ama emek mahsulü (!) olduğu besbelli bu değerli “arşiv çalışmasına” kayıtsız kalmak da pek içimden gelmedi.

Buyrun, okuyalım:

Tarih: 26 Nisan 2002... O dönemde Hürriyet gazetesi yazarı olan Fatih Altaylı “AKP olur, Tayyip Erdoğan olmaz” başlıklı bir yazı yazıyor ve aynen şunları söylüyor:

Son kaseti ile “Top 10”un zirvesine yerleşen Erdoğan bir yandan Genelkurmay Başkanı’na çatarken, bir yandan da müjdeyi veriyor: “Daha çoook kaset çıkarırlar.”

Çünkü kendini biliyor.

Kim bilir daha neler var derinlerde çıkmayı bekleyen...

Bir de “Onlar eski” diyor.

Adam öldürmüş, yakalanmış, “Yahu onu ben eskiden öldürdüm. Şimdi kimseyi öldürmüyorum ki” diyen suçludan ne farkı var anlamıyorum.

Neyse cezasını çekecek elbet.

Bu arada Genelkurmay Başkanı’na “demokrasi dersi” veriyor sıkılmadan. Hangi demokratik ülkede bir partinin il başkanı çıkıp orduya küfredip “cellat” demiş onun hesabını yapmadan.

Tabii Erdoğan’ın faturasını AKP’ye kesmek de doğru değil. Doğru düzgün politikacı, AKP’li Ertuğrul Yalçınbayır da öyle diyor zaten: “Suç varsa bireyseldir.”

Zaten Tayyip Erdoğan da “huzur arayan” Türk siyasetine uymuyor. Yakışmıyor. Sadece “kirli” geçmişiyle değil, “yetersizlikleriyle” de yakışmıyor. Görülüyor ki, yeni dönemde artık “Tayyip’lere” yer yok.

Ben AKP’nin “Tayyip ısrarı”nı da anlamıyorum.

Bilgisi zayıf, deneyimi eksik, eğitimi yetersiz, yabancı dil bilmez bir adam. Polemikçilik, demagogluk lider olmaya yetiyorsa amenna. 21. yüzyılın dünyasında dünya siyasetinde var olmak isteyen bir Türkiye’nin önderi olacak adam değil çok belli.

Bırakın onu, Türkiye’yi yönetecek çapta dahi değil.

Oysa AKP’de bir Abdullah Gül’ü silkeleseniz 20 Tayyip Erdoğan döker. Ertuğrul Yalçınbayır sesiz sakin ama bilgili haliyle bir o kadar Tayyip Erdoğan’ı cebinden çıkarır.

AKP Türkiye siyasetinde yer almak istiyorsa, alabilir. Ama başında Tayyip Erdoğan’la değil.

Bu çok net...

Biraz objektif bakan herkes de bunu görüyor zaten.

HAMİŞ: Bu yazıyı Fatih Altaylı’yı mahcup düşürmek için yayınlamadım. Dünüyle bugünü arasında bir çelişki de aramıyorum. İnsan değişir, dönüşür, başkalaşır. Doğaldır bu... Önceki “saldırgan ve mütecaviz” Fatih Altaylı, bir gazetecide bulunmaması gereken bütün hususiyetlere sahipti. Değişmiş olmasını, sadece kendisi adına bir kazanç sayıyorum.