Türkiye’yi yarýnlara nasýl taþýyacaðýmýza karar vermek zorundayýz... Görünen o ki; seçimler yakýn... 7 Haziran seçim sonuçlarýnýn bizi getirdiði vadiyi, bir tür kilitlenme veya kýsýtlanma olarak deðerlendiren görüþler yaygýn. Hatta mevcut meclis tablosu üzerinden koalisyon ihtimallerinin ütkenmesini, bir tür ‘’fetret’’ olarak yorumlayan kesimler de var... Erken veya yeni seçim bu sýkleti daðýtacaktýr. Ayrýca 7 Haziran’dan sonraki 2.5 aylýk dönemi, kendimizi kritik etme, gözden geçirme ve tartma imkaný olarak da okuyabiliriz..
Evet çok zorlu sýnavlarla çevriliyiz toplum olarak. Bunlardan sadece birisiyle yüzyüze gelmiþ olmak bile dünyadaki pek çok ülkenin darmadaðýnýk bir hale gelmesiyle sonuçlanabilecek çapta iri kýyým meselelerdir... Bir yandan terör gibi acý ve pervasýz bir gerçekle yüzyüze oluþumuz... Diðer yandan dýþ dünyada sistemli bir þekilde çizilen Türkiye aleyhtarý algý mühendisliði... Ve tüm bunlarýn eþliðinde sürdürülen darbe çýðýrtkanlýklarý arasýndan... Devlet içinde devlet þeklinde yapýlanan paralel organizasyonlarla da verilen mücadeleyi de unutmadan... Oldukça zorlu bir siyasi atmosferdeyiz...
***
Bir yanda etnik kimliklerin, diðer yanda dini, mezhebi kimliklerin, kamusal manada merkez/ çevre iliþkilerini, birbirinden kopuk ve yalýtýlmýþ aidiyetler -aslýnda aidiyetsizlikler- üzerinden yarýþtýrdýðý, ilk bakýþta kaotik bir ortamdayýz. Herkes benzeþeniyle birlikte olmak istiyor. Hatta aynýsýyla, klonlanarak tekrar edilmiþ tutkulu bir aidiyet telaþý içindeyiz...
‘’Eski Dünya’’nýn surlarla çevrili þehir/devletleri zamanýnda belki daha kolaydý bu. Ama ‘’Yeni Dünya’’nýn sýnýrlarý, surlarý, steril duvarlarý bir nefeste yutuvermiþ küresel tavrý karþýsýnda sekter aidiyet vurgularýnýn pek de þansý yok... Bu yüzden ‘’ilk bakýþta kaotik’’ ifadesini kullandým... Bununla birlikte bölgemizde ve ülkemizde maruz kaldýðýmýz, ne etnik ne mezhebi savaþýmlarý ve takip edilen þiddet terör kaosunu da küçümseyelim, yokmuþ farzedelim de demiyorum. Ateþin içinden geçiyoruz...
Peki kopuþmadan ayrýþmadan nasýl baþaracaðýz hem farklý, hem kendimiz kalarak, hem de bir arada duruþumuzu....
Nasýl taþýyacaðýz?
7 Haziran seçimlerinden sonraki þu günlerimizi, dün ile yarýn arasýnda bir ‘’Köprü Dönemi’’ olarak okumak da mümkün. Burada bizim ‘’millet’’ olabilme sanatýna dair göstereceðimiz ciddi bir sýnav var. Tüm öz, has ve iç kimliklerin, kendi aidiyet menkýbelerinden vazgeçmeden, ‘’ortak iyi’’ adýna, birlikte okuyabileceðimiz bir þiir... Hayata dair, onurlu bir varoluþ þiiri...
***
60’a yakýn etnik grubu geniþ coðrafyasýnýn milyarlýk halký/milleti olarak taþýmayý baþaran Çin’de dinlediðim hikmetli bir hikayeyi paylaþacaðým sizlerle. Benzerini Calvino da kaleme almýþtý...
‘... Seyyah Marco Polo, sabýrla yürüdüðü uzun Asya steplerinin ardýndan, Doðu’nun büyük hakaný Kubilay Han’ýn huzurundaydý nihayet... Han’a göstermesi gereken ihtiramý iliklerine kadar hissettiði halde, kýsa sürede onu; meraklý ve konuksever bir arkadaþ olarak da bulmuþtu... Kubilay Han, hanedana ait Kýþ Bahçesi’ndeki kýyýlarý kiraz çiçekleriyle süslü buz mavisi gölün üst kýyýlarýna seyyah Marco Polo’yu karþýlamak üzere inþa ettirdiði beyaz kulenin seyirlik camekanýndan bakarken sormuþtu:
‘’Köprülerin sebatlý duruþunu neye borçlu olabiliriz, birbirine sýmsýký þekilde kenetlenmiþ taþlar mýdýr bunun sýrrý?’’...
‘’Hayýr...’’ diye içtenlikle cevap verdikten sonra, Kubilay Han’ýn yaslandýðý atlas minderlerin yanýna diz çökerek eklemiþti bilge seyyah: ‘’Köprüyü taþýyan sebat, kolkola geçmiþ o taþlarýn büklüm açýlarýyla kurduðu kaviste saklýdýr...’’
Hayretle kaþlarýný kaldýran Kubilay Han, yeni bir soruyla karþýlamýþtý onun bu aðýrbaþlý cevabýný... ‘’Peki niçin günlerden beri taþlarýn hikayesini anlatýp duruyorsun bana...’’
‘’Çünkü...’’ deyip iç geçirdi ünlü seyyah... ‘’Taþlar yoksa, kavis de yoktur da ondan...’’