Bugün Yüce Önder’in 75. Ölüm Yýldönümü.
Öyle sanýyorum ki her yýl olduðu üzere bu sefer de yýðýnla yazar kilometrelerce metin kaleme alarak O’nun yolundan ne kadar ayrý düþdüðümüzü ve baþýmýza taþlar yaðmasýna çok bi’þiy kalmadýðýný ifâde edecek.
Ben ayný kanaatde deðilim.
***
Dünki “Sabah”da fevkalâde önemli bir haber vardý. Maalesef diðer gazeteler görmedi yâhut ben göremedim.
Haber, alfabemize, Kürd lehçelerini de doðru yazabilme baðlamýnda üç harf daha, X-W ve Q harflerini de katmamýz gerekdiði yolundaki bir taleb üzerine Türk Dil Kurumu da meseleye müdâhil olarak üç harfin bile yetmeyeceðini, aslýnda beþ ilâve harfe daha ihtiyâcýmýz olduðunu ileri sürmüþ: Ä - Ñ - X - W - Q harfleri...
Ben bunu okuyunca buruk bir tebessümden kendimi alamadým. Kendi dilimizle ilgili fevkalâde önemli bir meseleye dahî ancak Kürd lehçeleri üzerinden deðinmeyi akýl edebilen bir milletin (tabii eðer millet olarak kabûl edilebilirsek!!!) yaþama hakkýna ne ölçüde sâhib olduðu suali bir kere daha zihnime takýldý.
TDK, eksik olmasýn, þimdiye kadar herhalde çok daha mühim iþlerle meþgûl bulunduðu için böyle bir “ayrýntý”ya eðilecek zamâný bulamamýþ olabilir. Ancak aklý baþýnda Kürdler dürtünce bir mikdar uyanýp gözlerini oðuþturmaya baþlamýþ.
Bendeniz ise, boþ gezenin boþ kalfasý bir hayta olduðum için, bu konuya ilk olarak 1 Nisan 1989 günü bir ikindi üzeri Büyük Bulvarlar’dan birindeki bir cafénin terasýna oturup yazdýðým ve “Nasýl Yazsak?” baþlýðýný taþýyan bir denemeyle deðinmiþim. Öyle ya, iþ yok güç yok... Böyle boþ iþlerle uðraþmak için bol bol vakti oluyor insanýn...
Sonra dört beþ kere daha yazmýþým muhtelif zamanlarda.
Akýl için yol bir olduðundan benim 24 sene önce yapdýðým teklifle TDK’nýn dünki teklîfi arasýnda büyük farklar yok. Fakat bu deðiþiklikler kabûl edilirse Türkçenin her geçen nesille berâber biraz daha bozuk bir telaffuzla konuþulmasý, daha doðrusu konuþulamamasý önlenebilir. Çünki 1928’de yeni harflere geçdiðimiz zaman okur-yazar takýmý zâten eski harfleri bildiði için, eksik alfabeyle bile kelimeleri doðru telaffuz edebiliyordu. Ama bugün artýk bu imkân yok.
O bakýmdan ben 24 yýldýr diyorum ki önce “KA” ile “KE” yâni kaf ile kef ayrýlmalýdýr. Böylece meselâ “mutlaka” yazarken sondaki A’nýn üzerine uzaltma/inceltme iþâreti “^” koyunca bunun artýk “kâtib”deki KE gibi nce okunmayacaðýný herkes anlar.
Bu takdirde “kâtib” yazarým ama öbürünü de Kaf ile “mutlaqâ” diye yazarým ve mesele kalmaz.
Sonra kapalý ve açýk E’ler konusu var. Bunu da “tremalý e” ile halledebiliriz. Dikkat! KREMALI deðil TREMALI!!! Meselâ BEN, SEN yâhut GEL gibi açýk E’li kelimeleri yine þimdiki gibi yazarýz ama “BENLÝ BELKIS”ý kapalý E ile yazarýz: “BËNLÝ BËLKIS” diye...
Bir de bâzý kelimelerin genitif (-in) hâliyle ikinci tekil þahýs mülkiyet takýsýný ayýrd edebilmek için: “ADAMIN” yazdýðým zaman bu SENÝN ADAMIN anlamýna mý geliyor yoksa diyelim ki ADAMIN BÝRÝ derkenki mânâda mý kullanýlýyor bunu ayýrd etmek üzere...
Bunun için de “SAÐIR NUN” yerine “TÝLDELÝ NE” harfini, yâni þu Ñ’yi kullanmak mümkün.
Peki, þimdi her iþ bitti de bununla mý uðraþacaðýz diyenlere ise cevâbým bellidir: Bu iþler hiç bitmez! Onun için bir yerden baþlamak lâzým!
Týpký kadýnlarý öpmeðe de genellikle ellerinden baþlandýðý gibi...
Ama kendine güvenen baþka yerlerinden de baþlayabilir tabii...