Faik Tanrıkulu
Faik Tanrıkulu
Tüm Yazıları

NATO'nun 75. yıl zirvesi ve geleceği

NATO, kuruluşunun 75. yıl dönümünü, doğduğu yer olan ABD'nin başkenti Washington'da düzenlenecek bir zirve ile kutlayacak. Bu zirve, birçok açıdan kritik öneme sahip. Liderler, güvenlik ve iş birliği konularında önemli kararlar almak üzere bir araya gelecekler.

NATO, Soğuk Savaş döneminden bu yana pek çok değişiklik geçirdi. Ancak günümüzde karşılaştığı tehditler, eskisinden çok farklı. Rusya'nın Ukrayna'ya müdahalesi, Doğu Avrupa'daki güvenlik endişelerini artırırken, Çin'in artan küresel etkisi ve askeri kapasitesi de NATO'nun dikkatini Asya-Pasifik bölgesine yöneltme çabalarını tetikliyor.

Bilhassa Ukrayna'nın NATO'ya üye olma talepleri karşısında NATO'nun hangi yönde karar vereceği bir muamma olmaya devam ediyor. Bir taraftan, Blinken, Ukrayna'nın NATO üyeliği yolunda "geri döndürülemez" bir yolda ilerlediğini vurguladı ve bu sürecin devam edeceğini belirtiyor. Aynı şekilde, NATO Genel Sekreteri Stoltenberg'in son açıklamaları, ittifakın Ukrayna'ya yönelik desteğini artırma konusundaki kararlılığını bir kez daha gözler önüne seriyor. Diğer taraftan, Türkiye ve Macaristan gibi ülkeler ve aynı zamanda Avrupa'daki aşırı sağ partiler, çözümün diplomasi üzerinden yürütülmesi gerektiğini savunuyor.

Rusya'nın Batı destekli Ukrayna'ya karşı savaştığı Ukrayna'daki savaş, tam teşekküllü bir dünya savaşı olma potansiyeline sahip. Bu hafta Washington'da toplanan NATO üyeleri için bunu engellemenin yollarını bulmak, gündemin en üst sıralarında yer alacak. Ancak muhtemelen anlaşamayacaklar. Rusya'nın işgalinin üzerinden geçen iki buçuk yıl boyunca, Batılı ülkeler savaşla ilgili olarak farklı ve bazen çelişkili yaklaşımlar izlediler. Putin nükleer tırmanış tehdidinde bulunurken, NATO üyelerinin Ukrayna'daki savaşı nasıl görmeleri gerektiğine ve onu nasıl sona erdireceklerine birlikte karar vermeleri önemli.

Başlangıçta müzakereler ve diplomasi savunucusu olan Macron, kısa süre önce Rusya'nın tehdidi konusunda alarm verici bir konuşma yaptı. Macron, "Avrupa ölebilir" diyerek Ukrayna'yı desteklemenin zorunlu olduğunu vurguladı. Benzer şekilde, Olaf Scholz da Şubat 2022'den bu yana Ukrayna'yı güçlü bir şekilde savunarak, Almanya'nın Ukrayna'ya en önemli maddi yardım ve silah desteğini sağlamaktan geri durmuyor. Bu gelişmeler hali hazırda dünya savaş tehdidinin devam ettiğini bir yanıyla gösteriyor.

Zira tarihte yaşanan acı olaylar, günümüzde yaşanma potansiyeli taşıyor. Öyle ki, 1914 yılının sıcak bir yaz gününde, bu Balkan şehrinde genç bir suikastçı, Ferdinand'ın aracına ateş açarak I. Dünya Savaşı'na yol açan kaotik bir diziyi başlatmıştı. Bu savaş, son derece yıkıcı bir şekilde, biraz da kazara başladı. Tarihçi Christopher Clark, o dönemin siyasi sınıfını "uyurgezerler" olarak nitelendirmişti. Karmaşık duygular, incinmiş onur ve pervasızlık karışımıyla, farkında olmadan savaşa sürüklendiler.

Öte taraftan, geçtiğimiz yıllarda Avrupa'nın birçok lideri, ABD'nin eski Başkanı Donald Trump'ın dış politika stratejisi ve çok taraflı uluslararası ittifaklara olan küçümseyici yaklaşımı nedeniyle endişeliydi. Trump, NATO ve benzeri uluslararası organizasyonların önemini defalarca sorgulamış ve Avrupa'nın savunma harcamalarını artırmasını talep etmişti. Onun dönemde, Avrupa ile ABD arasındaki güven ilişkisi büyük ölçüde sarsılmıştı. Trump döneminde yaşanan güvensizlik, şimdi Biden'ın liderlik performansıyla ilgili endişelerle birleşiyor. Biden'ın son dönemdeki münazara performansı, Amerikalı müttefikleri arasında Başkan'ın bu göreve uygun olup olmadığı konusunda şüpheler uyandırdı. Özellikle Biden'ın duraklayan ve zaman zaman tutarsız görünen konuşmaları, bu endişelerin temelini oluşturuyor. Avrupalı liderlerin Trump dönemi sonrası yaşadığı endişeler, şimdi Biden'ın liderlik performansıyla ilgili kaygılara evrildi. Yakın zamanda yapılacak ABD seçimlerinde Trump'ın seçilmesi halinde, AB ile ilişkilerin yeniden güvensiz hale gelme ihtimalini bir hayli yüksek.

NATO, günümüzde karşılaştığı tehditler ve zorluklar karşısında bir dönüm noktasında. NATO üyelerinin bu kritik dönemde alacağı kararlar, yalnızca Ukrayna'nın değil, tüm Dünyanın güvenliği için belirleyici olacak.