1960’lý ve 70’li yýllarda sosyalistler, Kemâlizmle olan ideolojik yakýnlýk ve baðlýlýklarýný sürdürebilmek adýna, Nâzým Hikmet ‘dosyasý’nda kendilerine ‘resmî târih’ yazmayý tercih etmiþlerdir. Nazým Hikmet’in mahkumiyeti her ne kadar Atatürk dönemine rastladýysa da, onun bu olayla bir irtibatýnýn olmamasý gerekiyordu!
aha önce Nâzým Hikmet’in yargýlandýðý ve mahkûm olduðu iki davayý (Harb Okulu ve donanma davalarýný) yazmýþtým. Bu yazýda üzerinde durmak istediðim husus ise bambaþka… Nâzým Hikmet’in mahkûmiyetinin açýklanmasýna sýra gelince; sosyalist
literatürün Atatürk ve Kemâlizm ile olan baðýný ve baðlýlýðýný gözler önüne sermek gerekiyor. Belki de bu hâdise, bu iliþkinin güzel bir örnek olayý olarak kabul edilebilir.
Nâzým neden mahkûm edildi?
Daha önce de bir vesile ile Star’da yazmýþtým (“Rasih Nuri Ýleri: ‘Atatürk ve Komünizm’”, 20 Aralýk 2014); Rasih Nuri Ýleri, “Atatürk ve Komünizm”
kitabýnda, Atatürk döneminde komünistlerin neredeyse hiç baský altýnda kalmadýklarýný ve neredeyse hiç tutuklanmadýklarýný; mahkûm olmadýklarýný ileri sürüyordu. 1969 yýlýnda… Ayný yýllarda yayýnlanan ve Nâzým Hikmet’in mahkûmiyetini anlatan pek çok baþka yayýnda da, Nâzým Hikmet’in baþýna gelen bu haksýz ve yasa ve hukuk dýþý tasarrufun siyasal iktidarýn hangi ‘kanadý’na ait olduðu uzun uzun tartýþýlýyordu.
Neredeyse bütün yazarlar, adeta söz birliði etmiþ þekilde, Ýleri’yi tekrar ediyorlardý. Meselâ, Kemâl Sülker, 1967 yýlýnda ilk baskýsý yapýlan “Nâzým Hikmet Dosyasý” kitabýnda; daha kitabýnýn kapaðýnda; Atatürk’ün aðzýndan þöyle yazýyordu: “Þükrü Kaya, Nâzým’ý takmýþ parmaðýna; onunla uðraþýyor; ben tanýrým, mert oðlandýr o… Þükrü Kaya, müþiri de (Çakmak) kandýrmýþ; askerlerin arasýnda onun yazýlarýna benzer yazýlar uydurup, dðýtmýþlar. Baþýný yakmaya çalýþýyorlar oðlanýn…”
Okuyucu, daha kitabýn kapaðýnda Nâzým Hikmet’in mahkûmiyeti ile Atatürk’ün bir ilgisinin bulunmadýðýný öðrenmiþ oluyordu! Bütün suç, dönemin Ýçiþleri Bakaný Þükrü Kaya’nýndý. Üstelik bunu bizzat Atatürk söylemiþti! Hatta o sýrada baþbakanlýktan çoktan uzaklaþtýrýlmýþ bulunan Ýsmet Ýnönü bile, yine kitabýn kapaðýndan bize þöyle sesleniyordu: “Nâzým’ýn hapiste olmasýna caným yanýyor.”
Suçlu bulundu
Evet, bütün suç, ondaydý; yani Þükrü Kaya’da… Nâzým Hikmet’i hapse atmak için o ve Genelkurmay Baþkaný Mareþal Fevzi Çakmak, bir komplo hazýrlamýþlardý. Yoksa onun Atatürk döneminde hapse girmesi asla düþünülemezdi! Hatta Atatürk, ona olan saygýsýný ifade etmiþken! Elbette o sýrada neredeyse hiçkimse Atatürk’ün bu sözleri nerede ve ne zaman söylediðini, yani kaynaðýný sormamýþtý. Belki bugün de sormayacaktýr. Neden mi? Onu da yazayým bari; çünkü, bu sözler pek çok kiþinin hoþuna gitmiþtir ve gidecektir de ondan… Hoþuna gitmesi yeterlidir; gerisi sadece küçük bir ‘ayrýntý’dýr da ondan…
Nihayetinde, iddiaya göre; Kaya, Çakmak ile bir mizansen hazýrlamýþtýr ve amacýna da ulaþmýþtýr. Onun bu komplosuna mâni olabilmek için zamanýnda çok uðraþýlmýþsa da, baþarýlý olunamamýþtýr. O kadar ki, Atatürk’ün hastalýðý sýrasýna denk gelen bu süreçte; -muhtemelen komplonun bu tarihe denk getirilmesi de, onun hastalýðýyla ilgiliydi; ama yazarlar, böyle bir ihtimali akýllarýna getirmemiþlerdir- bizzat Nâzým Hikmet’in dayýsý olan Ali Fuat Cebesoy da, Atatürk’ü ikâz etmiþse de, bu ikâz bile hiçbir iþe yaramamýþtý.
Yine de sormak gerekir: Atatürk, nasýl olup da, bu komployu engelleyememiþti? Yanýt basittir: Engelleyebilirdi; fakat bu sýrada aðýr hastaydý ve iktidarý büyük ölçüde kaybetmiþti. Yorumlar böyle... Oysa 1938 yýlý baþýnda Nâzým Hikmet tutuklandýðýnda Atatürk siyasete hâkimdi. Hastaydý; ama hastalýðý henüz ilerlememiþti. Onun siyasetten koptuðuna yönelik bu sýrada hiçbir iþaret bulunmamaktadýr. Ýlk mahkûmiyet kararý ile temyiz baþvuru sonucu da nihayet ayný yýlýn Mart ve Mayýs aylarýdýr. Tarihsellikten ve kronolojik geliþmelerden kopuk bir analiz ve sonuç, korkarým, gerçekçi olmadýðý gibi, yanlýþtýr da…
Bir karþý kanýt da; gerek yargýlamalar ve gerekse temyiz aþamasýnda Þükrü Kaya’ya da, Genelkurmay Baþkaný Fevzi Çakmak’a da þairin ailesinin baþvuruda bulunmasýdýr. Demek o sýrada, böyle bir ‘komplo’ düþüncesi bulunmuyordu! Aksi halde neden baþvurulsun ki? Dahasý; bizzat Þükrü Kaya’nýn Nâzým Hikmet’ten affa uðramasý için Atatürk’e mektup yazmasýný istediðini de biliyoruz. Þair, bu ünlü mektubu da yazmýþtýr; mektubun yine Kaya’ya teslim edildiði bilinmektedir!
‘Komplo’
Nâzým Hikmet, bundan önceki yýllarda da, sanýldýðýnýn aksine, rahat deðildi; daha 1936 yýlý sonlarýnda birkaç ay tutuklu kalmýþtý. Oysa, onun uzun yýllar hapiste kalmasýný saðlamak isteyen gayretkeþler vardý. Þimdi de Saime Göksu ile Edward Timms’in birlikte kaleme aldýklarý ve yakýn bir zamanda yayýnlanan bir baþka kitaba gözlerimizi çevirelim: “Romantik Komünist”e… Orada “sað görüþlü bir milletvekili”nin onu askerî mahkemede mahkûm ettirmek sevdasýndan söz edilmektedir.
Demek ki, o dönemde “sol görüþlü” milletvekilleri de vardý ki, yazarlar açýsýndan bir ayrým yapýlmasýna ihtiyaç duyulmuþtur! 2001 yýlýnda yayýnlanan bu kitapta bile ‘sosyalist bakýþ’ýn Atatürk dönemini deðerlendirmesi bundan ibarettir ya da bu kadardýr. ‘Saðcý milletvekilleri’ olmasa, hiçbir üzüntü verici olaya rastlanmayabilecekti tarzýnda…
‘Komplo’; “iktidar çevreleri”nce planlanmýþtý, yazarlara göre… Hangi çevreler? Ýktidarýn baþkaca çevreleri nelerdi? Bunlarý bilmiyoruz; yazarlar bu konuda bizi aydýnlatmýyorlar. Ama bir takým ‘kötü’ iktidar çevreleri olduðu yönünde bir izlenim ediniyoruz. Elbette bunun aksi de bir o kadar doðrudur. Yani, ‘iyi’ iktidar çevreleri de vardý o sýrada… Sadece kimler olduðu yazýlmamýþtýr, o kadar…
Öykü ve tarihyazýmý bu þekilde geliþti iþte…
Oysa, 1938 yýlýnýn Kasým ayýnda Ýçiþleri Bakaný Þükrü Kaya, bakanlýktan ayrýlmýþtý; Ýsmet Ýnönü Cumhurbaþkaný olmuþtu. Yine de þairin durumunda bir deðiþiklik olmadý. Temyiz için ümitler boþa çýktý. Ardýndan da bir af beklentisi, uzun yýllar devam edecektir. Ama bu da bir baþka yazýnýn konusu artýk…
Nâzým Hikmet Ankara’da
Ýlginç olan husus; 1937 yýlýnda Nâzým Hikmet’in yine o sýrada gizli faaliyet içinde olan Türkiye Komünist Partisi (TKP)’nin eski yöneticisi Þevket Süreyya Aydemir aracýlýðýyla ve onun sofrasýnda Þükrü Kaya ve sonradan Ýçiþleri Bakaný da olacak olan Emniyet genel müdürü Þükrü Sökmensüer ile buluþmasýdýr. Bir anlamda Nâzým Hikmet’in Ankara’da rejimin önde gelenleriyle tanýþmasý ve buluþmasýna tanýk oluruz. Aslýnda bu sýrada Nâzým Hikmet, TKP’den parti içi muhalefeti nedeniyle çoktan ihraç edilmiþti. Partinin ve dünya komünist hareketinin gözünde ‘Troçkist-polis muhalefeti’nin baþýnda bulunuyordu. Bu bakýmdan siyasî olarak çok güç bir dönemindeydi. Bir bakýma yalnýz býrakýlmýþ; siyasî alanda tecrid edilmiþti.
Nâzým Hikmet ihbar ediyor!
Aslýnda mahkûmiyetle sonuçlanacak olan bu geliþmelerin fitilini ateþleyen þey; Nâzým Hikmet’in kendisini ziyarete gelen Deniz Harb Okulu öðrencisi Ömer Deniz’i polis ajaný olarak algýlamasýyla baþladý. Gerçekten de Ömer Deniz’in üzerinde askerî üniformayla onu önce iþyerinde, ardýndan evinde ziyarete gitmesi, sadece þaþýrtýcý deðil; ama ayný zamanda dehþet vericiydi de… Nâzým Hikmet, bu ýsrarlý ziyaretlerden kuþkulanmýþtýr; haklýdýr da… Elbette polisin kendisine bir tuzak kurabileceðinden endiþe etmektedir. Daha birkaç ay önce tutuklanmýþ bir sabýkalý komünist için bundan daha tabiî bir düþünce herhalde olamazdý. Yoldaþlarýyla da bu geliþmeyi paylaþmýþtýr; onlardan fikir almýþtýr. Pek çoðu bunun üzerinde durmamasýný istemiþtir. Fakat o, bu tuzaðý deþifre etmeyi tercih etmiþ ve emniyet müdürlüðüne telefon ederek, yaptýklarý provakasyonu anladýðýný söylemiþtir.
Oysa emniyetin, anlatýldýðýna göre, hiçbir þeyden haberi yoktur. Þairin evininin polis gözeteminde olmasý gerekirdi oysa… Artýk bu kýsým gerçekten de karanlýk… Her neyse, emniyet, þairin telefonu üzerine alarma geçmiþ ve bu genç harbiye öðrencisinin peþine düþmüþtür. Bu takip sonucunda önce Deniz Harb Okulu’ndaki yarý arkadaþ, yarý siyasî iliþkiler deþifre edilmiþ; ardýndan da donanma ve Yavuz zýrhlýsýndaki iliþkiler açýða çýkarýlmýþtýr. Nâzým Hikmet, bu tablo içinde emniyetin harekete geçmesine neden olan kiþi olarak ortaya çýkmaktadýr. O sýrada partiden çoktan ihraç edilmiþ olduðundan da, muhtemelen hakkýnda çok sayýda dedikodu edilir. Ama bunlar, sosyalist literatüre girmiþ, girebilmiþ meseleler deðildir henüz… Olanlar da marjinal kalmýþtýr.