Kaç gündür izliyorum... Nazlý Ilýcak ve Altan kardeþlere kesilen cezanýn kamuoyunda nasýl inikas bulduðunu “anlamaya” çalýþýyorum.
FETÖ’yle dirsek temasýnda olanlar, HDP’liler ve bir kýsým liberaller karara çok öfkeli.
Bunlar, faturayý, daha çok, siyasi iktidara kesiyor. Tanýdýk ve bildik cümlelerle siyasi iktidara saydýrýyor.
Sayýlarý çok deðil.
Kararý usulü dairesinde eleþtiren, “Bu çok fazla oldu” deyip serinkanlý bir yaklaþým sergileyenler de var elbette.
Karara sevinenlerin, “Oh olsun... Hak ettiler... Balyoz ve Ergenekon’da þu haksýzlýklarý yapmýþlardý, þu kadar insanýn canýný yakmýþlardý” diyenlerin sayýsý daha fazla.
Bu istatistikle bir þey ima etmeye çalýþmýyorum.
Daha doðrusu, kararýn “haklý” ya da “haksýz” olduðunu söylemeye çalýþmýyorum.
Ýstatistik, ortaya çýkan kararýn “hukuki” olup olmadýðýný göstermez.
Bu cümleden olarak, adý geçen kiþilerin haksýzlýða uðradýklarý ve cezalarýn “orantýsýz” olduðu söylenebilir.
Bunun tersi de savunulabilir.
Ýstatistik, sadece bir konuda (adý geçen kiþilerin durduklarý yer konusunda) “gösterge” olabilir.
Demek ki durduklarý yer, kamu vicdanýnda o kadar da meþru ve “savunulabilir” bir yer deðilmiþ.
Ben kanaatimi daha önce yazmýþtým: O kiþilerin FETÖ’cü olduklarýný düþünmedim.
Dolayýsýyla, “Oh olsun” diyenlerden deðilim ve kararý sevinçle karþýlamayý hem ayýp, hem küçültücü sayarým.
Ýçeride çürümelerini istemem elbette ama darbeye “altyapý” oluþturduklarý (bir darbeyi çok istediklerini gizlemedikleri ve bunu çaðýran birtakým beyanlarda bulunduklarý, hatta “öngörülerini” konuþturup aba altýndan “FETÖ sopasý” gösterdikleri) için en azýndan “ahlaken” yargýlanmalarýný isterim.
Diyorum ya, yakasýndan düþmeyeceðim... Ya çýkýp insan gibi özür dileyecek, ya da bir gazeteye transferinde tespit ettiði þaibeyi açýklayacak.
Buyuruyor ki muhterem (sosyal medya paylaþýmýndan aynen aktarýyorum): “Baþbakan bugün Erzincan’da hançeresini parçalayacak þekilde baðýrýyordu: ‘15 Temmuzda Kýlýçdaroðlu kaçtý, Belediye Baþkanýnýn evinde saklandý, biz meydanlardaydýk.’ Baþbakan yalan konuþuyor; kaçýp saklanan kendisiydi, ta Ýstanbul’dan Ilgaz tüneline gitti ve saklandý...”
Kýlýçdaroðlu’nun kaçýþýna bin türlü mazeret üretildi ama böylesi ilk kez görülüyor...
Böylesi, Mehmet Bekaroðlu gibi düþük gradolu bir adamýn aklýna gelirdi ancak...
Baþbakan nereye gidiyordu Mehmet Efendi?
Senin “cesur” Kemal’inin terk ettiði Ankara’ya gidiyordu.
Kaçmýyordu.
Bilakis darbenin merkezine dönüyordu. Darbe yapýldýðý bilgisine sahip olduðu ve rotasýný deðiþtirme imkâný bulunduðu halde tornistan etmedi. Üzerine yürüyen aðýr silahlarýn tazyiki altýnda, mola verdiði Ilgaz tünelinde canlý yayýna baðlandý ve insanlarý direniþe çaðýrdý.
Peki, o “direniþ gecesinde” sen neredeydin Mehmet Efendi?
Cesur Kemal’inizi biliyoruz: Etrafýný saran tanklarýn saygýlý selamlarý altýnda havaalanýndan çýkýp Bakýrköy Belediye baþkanýnýn güvenli evine sýðýndý. Duþunu aldý, kýyafetini deðiþtirdi, rahatlamýþ olarak koltuða serilip televizyondan darbeyi izledi.
Kendisine ulaþýp “Darbe konusunda ne düþünüyorsunuz?” diye soran gazetecilere “Ýzlemedeyiz” cevabýný verdi.
Sen nerelerde izlemeye takýldýn Mehmet Efendi?
De bakalým!
Ýnsanlar dýþarýda ölürken neyle iþtigal ediyordun?
Hangi “güvenli” delikte gizleniyordun?