Ne çok severlermiş Mehmetçiği!

El Bab’dan gelen şehit haberleri milletimizi derinden üzdü.

Melanet cephesinin “üzülüyormuş gibi” yapan beyanları daha çok üzmüştür...

Kemal Kılıçdaroğlu’nu dışarıda tutuyorum...

Timsah gözyaşları dökmekte mahir bu arkadaşımız, birkaç ay öncesine kadar, “Niçin DEAŞ’la mücadele etmiyorsunuz?” diye sıkıştırmada bulunuyordu. Tam da istediği şey oldu, hükümet DEAŞ’la mücadele kararı aldı. Bu kez “Ne işiniz var El Bab’da?” demeye başladı.

Bu “mevzun” dönüşün sahibini, bunu her zaman ustalıkla başardığı için, muhakeme dışı bırakıyoruz. Mazurdur.

Konumuz, HDP’li Osman Baydemir...

Baydemir de “Ne işiniz var El Bab’da?” diyenler kervanına katılmış durumda...

Fırat Kalkanı operasyonuna hoş bakmadığını bildiğimiz bu arkadaşımız (çünkü ABD destekli “terör koridoru”nun önündeki en büyük engel Fırat Kalkanı operasyonudur), Mehmetçiğe sahip çıkılmadığını söylüyor ve şehit cenazelerine katılan siyasetçileri eleştiriyor.

Siyasetçinin görevi cenaze törenlerine katılmak değilmiş, ölümleri önlemekmiş.

Bunu, terörist cenaze törenlerinde sıklıkla boy göstermiş bir şahıs söylüyor.

Bu cümleden olarak biz de kendisine soralım:

Madem ölümleri önlemek gibi bir işlev yüklüyorsunuz, siyasetçi olarak sizlerin de böyle bir “yükümlülüğünüz”, böyle bir göreviniz bulunmuyor mu?

Niçin bu yönde bir gayret göstermiyorsunuz ve takır takır Mehmetçik vuran eli kanlı katillerinize “dur” deyip ölümleri önlemiyorsunuz?

Beyanlarınızdan, DEAŞ katillerinin şehit ettiği Mehmetçiğe üzüldüğünüz sonucunu çıkarıyoruz.

Üzülün...

Doğrusunu yaparsınız.

Peki, PKK katillerinin şehit ettiği Mehmetçikler için neden aynı rikkati göstermiyorsunuz?

DEAŞ öldürdüğünde ‘cinayet’, PKK öldürdüğünde ‘devrimci eylem’ sayılıyor, o yüzden mi?

Hadi Mehmetçiklerin cenaze törenlerine katılmıyorsunuz, şehit tabutu omuzlamıyorsunuz...

Peki, bunu yapan siyasetçilere dil uzatma cüretini nereden alıyorsunuz?

Sizi ve arkadaşlarınızı, sıklıkla “devrimci eylem”de bulunmuş PKK’lı teröristlerin tabutunu omuzlarken görüyoruz. Şaşırmıyoruz. Bırakın onlar da şehit tabutu omuzlasınlar.

Efendim, ordumuz...

Bırakın “ordumuz” için kaygılanmayı da, önce teröre mazeret üreten, teröre “işlev” yükleyen “yüzkarası siyasetinizi” gözden geçirin!

Utanmaz Kâzım

Başkalarının ne kadar “seviyesiz” olduğunu tespit etme hakkını elinde bulunduran Yeni Asya gazetesi genel yayın yönetmeni Kâzım Güleçyüz ahlaksızca küfürlerine devam ediyor.

Önceki gün, “ahmak”, “adam değil” filan diyordu.

Dünkü yazısında seviyeyi daha da yukarılara taşımış. ‘Sersem’ diyor, ‘divane’ diyor, ‘safsatası...’ diyor, ‘hezeyanı...’ diyor.

Bununla yetinmiyor, “köpek” diyor.

Dahası, “köpek gibi ürüdüğümü” söylüyor.

Şimdi ben ne yapayım?

Fetullah adlı meczup şarlatana “yancılık” yapmak dışında görünür bir özelliği bulunmayan bu utanmaz arlanmaz adamı mahkemeye verip biraz parasını mı alayım?

Ne yapayım, siz
söyleyin?

Mahkemeye gitsem, “Ben onu kastetmedim Hâkim Bey. Gördüğünüz gibi yazımda isim de zikretmedim” diye kıvıracak... Kendisini küçültecek...

Bir insanı küçülürken görmek başkalarına haz verebilir ama Kâzım Güleçyüz gibi “ayarsız” biri de olsa, ben bir insanı bu halde görmek istemiyorum.

Belli ki sorularıma cevap vermeyecek.

Belli ki “Fetullah yancılığı”ndan vazgeçmeyecek.

Belli ki hoca efendisine toz kondurmamaya devam edecek.

Bu Kâzım’a ne lazım, siz söyleyin?