Ne demeli, nerede durmalý?

Fransa’da bir mizah dergisine yönelik saldýrýnýn ardýndan, bu kez de zanlýlar ve güvenlik güçleri arasýnda çatýþma yaþanýyor. Bu satýrlar yazýlýrken çatýþmalarý ve birbiri ardýna gelen haberleri takip ediyor tüm dünya.

Belli ki peþ peþe gelecek ve sadece Fransa’yý deðil, tüm dünyayý etkileyecek bir olaylar zinciri baþladý. Buna dair söylenecek sözler, üretilecek teoriler, olup bitenin bizi nereye götüreceðine dair tahminler, zaten günlerdir konuþuluyor.

11 Eylül hadiselerinden ölçek olarak çok daha küçük gibi görünse de, belli ki Fransa’daki olaylarý en az onun kadar büyük algýlamamýz isteniyor. Çatýþmalarýn devam etmesi ise, bu kez girdiðimiz sürecin öyle kolayca sakinleþmeyeceðinin ifadesi.

Kuþkusuz bu noktada baþýna çoraplar örülen sadece Ýslam dünyasý ve Müslümanlar deðil. Saldýrýnýn gerçekleþtiði ülkeden tutun da çok geniþ bir alana kadar herkesi etkisi altýna alacak, zaten var olan kavgalarý daha da derinleþtirecek bir karanlýk koridora giriyoruz. Muhtemeldir ki böyle giderse bir süre sonra kimsenin kimseyi duymayacaðý bir yere savrulacaðýz.

Bu tür saldýrýlar sonrasýnda birilerinin, Ýslam dünyasýný ve buradaki söz sahibi aktörleri hesaba çekercesine ‘Hadi bakalým, ne diyorsunuz? Nerede duruyorsunuz’ kabilinden sorular dayatmasýný yakýþýksýz ve çirkin bulduðumu öncelikle ifade etmeliyim. Eðer mesele eteklerimizdeki taþlarý dökmeye gelirse, kimsenin bu hesaptan temiz çýkmasý mümkün görünmüyor. Nitekim Fransa’daki saldýrýyla neredeyse eþ zamanlý olarak ortaya çýkan hadiselerde hayatýný kaybeden insanlarýn yok sayýlmasý bile bu durumu ifade etmeye yeter.

Peki ne demeli ve ne yapmalýyýz? Fransa’daki katliamý konuþurken, onlarýn bir baþka olaya gösterdiði duyarsýzlýk mý belirlemeli bizim tavrýmýzý? Yoksa tüm bunlarý aþan bir tavrý ortaya koymak, tam da bu nedenle sürüklendiðimiz bu karanlýk koridordan çýkmanýn yollarýný bulmak mümkün mü?

Bu ‘mümkün’ün Ýslam dünyasýndaki tek adresi Türkiye. Ancak bunu yapabilmek için bizim de eteklerimizdeki bazý taþlarý dökmemiz gerekmiyor mu acaba? Çok daha net ve katýksýz bir tavýrla hadiselerin üzerine gitmek, kafasýnýn arkasýnda hiçbir hesap taþýmadan dünyanýn neresinde olursa olsun bu tür saldýrýlarý kýnamak ve aramýza sahici bir mesafe koymak deðil mi bizim sorumluluðumuz?

Allah, bütün toplumlara doðru yolu gösterecek rehberler yollamýþtýr. Ancak Efendimiz (sav) bir özel topluluða ya da kavme deðil, tüm insanlýða ve alemlere rahmet olarak gönderilmiþtir. Bunu hatýrlatmak elbette benim haddim deðil. Ama eðer Ýslam’ýn ve Efendimiz (sav) e verilen ‘kelime’lerin sadece bir bölgeye, Doðu’ya ya da Batý’ya ait olmadýðýný unutursak, böyle kavgalarda ne diyeceðimizi ve nerede duracaðýmýzý da bilemeyiz.

Türkiye’nin Ýslam’la olan birlikteliði, sýradan ve ideolojik tercihlerin þekillendirdiði bir hal olarak görülemez. Dünün türedi yaklaþýmlarý ve ideolojileri üzerinden ne kendimizi, ne durduðumuz yeri, ne de hadiseler karþýsýndaki tavrýmýzý belirleyemeyiz.

Alemlere rahmet olan bir dinin mensuplarý, kötülük, çirkinlik ve haddi aþan her sözün ve eylemin karþýsýnda olmalýdýr. Bu bir zorunluluk deðil, gönül iþidir ve eðer dünya bugün hýzla savrulduðu yerden çýkmak istiyorsa, birilerinin kuvvetle bu mesajlarý vermesi gerekiyor.

Türkiye, böyle bir gönül dilinin sahibidir. Þuradan buradan devþirilen ideolojik bir din  anlayýþýndan uzak olduðunu söylediðinde, en sahici ve samimi karþýlýk bulacak tecrübe ve birikime sahiptir. Baþkasýnýn bizi tepkiye davet etmesine ihtiyaç yok. Biz zaten bunlardan uzak olduðumuzu söyleyecek kudrete sahibiz.