Ne diyelim, acil þifalar!

Türkiye’nin uluslararasý merkezlerde üretilen raporlar ve senaryolar üzerinden yönetildiði günlerin geride kaldýðýný anlamak kolay deðil. Alýþkanlýklar var, beklentileri yerine gelmeyenlerin gösterdiði tepkiler var; hepsinden ötesi etki altýndaki bir ülkenin getirdiði avantajlardan mahrum kalan güç merkezleri var.

MÝT Müsteþarý Hakan Fidan’ý hedef alan ve akýl almaz saçmalýklar içeren kampanyanýn, doðrudan Türkiye’yi, karar vericileri ve en baþta da Baþbakan Tayyip Erdoðan’ý hedef aldýðý üzerinde geniþ bir mutabakat var. Buna hem fazlasýyla katýlýyorum, hem de daha ötesi olduðunu düþünüyorum.

Türkiye’yi hedef alan bir kampanyanýn ayný zamanda bizimle birlikte hareket eden veya herhangi bir þekilde yolu bizimle kesiþen aktörleri de etkilemeye dönük olmasý gerekiyor. Nitekim deðerli gazeteci Fehmi Koru, bu operasyonun ABD’nin Türkiye politikasýný etkilemeye dönük olduðunun altýný çizdi kaç kez. Son derece önemli ve gün geçtikçe daha fazla deðer kazanan bir deðerlendirme.

Bu analizi kelimenin tam anlamýyla taçlandýran geliþme, iki eski Ankara Büyükelçisinin Washington adýna kaleme aldýðý rapor oldu kuþkusuz. Türkiye’nin geldiði noktadan rahatsýz olanlarýn, özellikle de kendisinin olmazsa olmaz rolünü (!) karar vericilere kabul ettiremediði için feryat figan edenlerin, ‘Gördünüz mü, en sonunda büyük abiden uyarý geldi. Ya adam olur dinlersiniz ya da iktidarýnýzý kaybedersiniz’ kývamýndaki yazýlarý, durumun kendileri açýsýndan pek de iç açýcý olmadýðýný gösteriyor aslýnda.

***

Ýki büyükelçinin Türkiye’yi ne kadar tanýdýklarýný tartýþmak anlamsýz. Bu tür raporlarýn, anlamak ve olabildiðince dürüstçe gerçekleri yansýtmak üzerine kurgulandýðýný ancak çocuklara anlatabiliriz. Býrakalým tarafsýzlýk ve dürüstlüðü; düpedüz operasyon amaçlý çalýþmalardýr bunlar ve tezlerini destekleyecek kesimler dýþýnda herhangi bir temas ya da araþtýrmaya da zahmet etmezler.

Ne yapmalýydý Türkiye? Suriye’de Beþar Esad’ýn kalmasý için mi gayret göstermeliydi? Mýsýr’da askeri yönetimi desteklemek için ahlaksýzca gerekçeler mi bulmalýydý? Gezi saldýrýsýna ve onu yönlendiren sermaye çevrelerine boyun büküp kenara mý çekilmeliydi? Ayrýca kendi doðal sýnýrlarýnda hareket etmek herkese meþru ve hak sayýlýrken, Türkiye’ye gelince niye kýyamet kopuyor?

Düne kadar Türkiye’de olup biteni ‘devrim’ heyecanýyla anlatanlarýn, bugün baþka havalar söylemesini elbette anlayabiliriz. Sonuç itibarýyla bir duruþ ve iddia, tümüyle kiþiselleþtirme ve ‘nasýl olur da bensiz yapabilirler’ üzerine kuruluysa, yapýlacak tek þey acil þifalar dilemektir!

***

Ancak mesele Türkiye’nin böyle çalýþmalar ve raporlar eliyle yönlendirilmesine, hele siyasetinin dizayn edilmesine gelirse; iþte orada durmak gerekiyor. Kuþkusuz Ankara kendisini dünyaya filan kapatmýþ deðil. Birilerinin iddialarýnýn aksine yapayalnýz ve sorunlarla kuþatýlmýþ hiç deðil. Çok mu önemsiz artýk yaþadýðýmýz ülke? Birilerinin iddia ettiði gibi artýk dikkate alýnacak bir güç deðil mi?

Peki öyleyse neden Ankara’nýn füze konusundaki ‘Çin hamlesi’ ortalýðý ayaða kaldýrýyor? Ben tek seçeneðe mahkum deðilim, gerekirse Moskova’yla da Pekin’le de otururum dediði anda kimileri bundan neden kaygý duyuyor?

Bir karar verelim artýk. Türkiye birilerinin, bazý güç merkezlerinin çizdiði rota dýþýna çýktýðý için mi kötüdür, yoksa gerçekten baþarýsýz ve beceriksiz olduðu için mi?

Bu baþka bir Türkiye ve sabredersek bambaþka bir gelecek olacak.