Geçen yazýmýzda çözüm sürecinin yeminli düþmanlarýný kabaca belirlemiþtik. Daha doðru ve net bir ifade ile söylemek gerekirse, Kürt sorununun AK Parti eliyle çözümüne karþýlan olan güçlerin, bu süreci manipüle etmek, sabote etmek ve provokasyonlara kurban etmek için, her yolu denediklerini bu amaçla bu süreci adeta bir laboratuvara dönüþtürdüklerini biliyoruz. Cumhuriyet tarihi boyunca ilk kez bir cumhuriyet hükümeti, çözüm süreci adýyla Kürt sorunu ile resmi düzeyde iliþkilenmiþ ve o günün koþullarýnda siyasi atmosferin el verdiði imkanlarla bu sorunun çözümüne aday olmuþtu. Bu bir ilkti ve her ilkin baþýna gelebilecek, felaketler onunda baþýna geldi.
Nitekim meseleyi çözmek amacýyla atýlan pratik adýmlardan ilki, Habur’da ciddi bir provokasyonla karþýlaþtý. Sorunun çözümünden yana olmayan güçler, ellerindeki medya gücünü kullanarak, Habur’u Kürtlerin büyük bir zaferiymiþ gibi lanse ettiler. Mesele Kürtler için zafer Türkler için bölünmenin gözle görünür hayaleti olarak kamuoyuna sunuldu. Sonuç, taraflar sertleþti ve süreç askýya alýndý.
Sürecin yeniden yapýlandýrýlmasý çalýþmalarý sürdürülmeye çalýþýrken bu kez çok kanlý bir provokasyon Silvan Kýrsalýnda sahnelendi. ‘’Silvan'ýn Bayrambaþý Beldesi Dolapdere Köyü kýrsal kesiminde arazi arama tarama faaliyeti yürüten güvenlik güçleri ile PKK'lý teröristler arasýnda çýkan ve 13 askerin þehit, 6 askerin de yaralandýðý hain saldýrý sonrasý operasyonlar yoðunlaþtýrýldý.’’ Tarih 14.-7-2011 di.
Bu olayýn henüz þoku atlatýlmamýþken dört ay sonra 28 Aralýk 2011 de, çözüm süreci çabalarýný ilelebet güvensizlik zehri ile felç edecek Roboskî vahþeti gerçekleþtirildi. Bu öylesine, sert, ani ve þok ediciydi ki, dünyadaki hiçbir güven duygusu bundan yara almadan kurtulamazdý. Nitekim öyle de oldu. Süreç güvensizlik illetiyle zehirlendi. Aslýnda çözüm süreçlerini Roboskî den önce ve Roboskî’den sonra týpký meselenin gerçek miladý gibi ikiye ayýrmak hiç de yanlýþ olmayacak. Çünkü çözüm ve çatýþma süreçlerinin sonlandýrýlmasý her þeyden önce karþýlýklý güvene dayalýdýr ve Roboskî hadisesiyle temeli dinamitlenen bu olgudur.
FETÖ’cü terör çetesi önce atmosferi zehirlemeyi baþardý, sonra da bu sürecin resmi mimarlarýna yöneldi.7 Þubat 2012 günü MÝT Müsteþar’ý ifadeye çaðrýldý. Devleti ele geçirdiðini düþünen bu çete artýk pervasýzca karar vericilerin kapýsýný çalýyor ve bu süreci mezara gömmek için siyasi iradeyi tutsak almak istiyordu. Sahadaki baþarýlarýný, hükümeti devirecek bir hamle ile taçlandýrmak istiyordu. MÝT’in Baþbakanlýða baðlý olduðu düþünüldüðünde, her tasarrufun Baþkanlýkça onaylandýðý varsayýldýðýnda asýl hedefin Baþbakan olduðu ve dolayýsýyla hükümeti düþürmek amacýyla bir planlamanýn yapýldýðý açýktý. Dönemin Baþbakaný büyük bir kararlýlýk sergileyerek bu provokasyonu etkisiz kýlýnca Ýmrali görüþmeleri adýyla bilinen yeni sürecin yolu açýldý.
Ýmrali Görüþmeleri esasen, bugün içinde olduðumuz konjonktürün o zamanlar görüldüðü, hissedildiðini anlatýr. Ýmralý görüþmeleriyle Türkiye Hem ABD’nin hem de Ýran’nýn Ortadoðu’da oynamak istedikleri büyük oyunun önüne geçti. Geçti çünkü Türkiye bir anda bu görüþmelerin saðladýðý imkanla Kürt coðrafyasýnýn en etkili aktörü haline geldi. Dört ayrý parça olarak varsayýlan Kürt coðrafyasýnýn üç parçasý otomatik olarak Türkiye’nin etki alanýna girdi. Kuzey parçasýnda zaten devlet yapýlanmasý olarak vardýk. Bölgesel Kürt yönetimiyle de çok deðerli iliþkiler kurmuþtuk ve Ýmralý görüþmeleri aracýlýðýyla da Batý Kürt bölgesi etki altýna girecekti.
Bu tablo hem Kürt hem de Türk düþmanlarý için alarm ziliydi. Hemen düðmeye basýldý. FETÖ þuç þebekesi hiç vakit kaybetmeden KCK davasýný tezgahladý. Ortaya çýkan þu ünlü kelepçeli fotoyla Kürtlere þu söylendi. ’’Legal de olsanýz, Yasal da olsanýz, yüz bin kez seçilmiþ de olsanýz, sizin sonunuz budur. Çözüm mözün süreçleri akýbetinizi deðiþtirmez’’. Mesaj açýktý.
Arkasýnda gelen Paris cinayetleri, Çözüm sürecini mezara gömmek isteyen güçlerin neler yapabileceklerini dünya aleme gösterdi.( devam edeceðim)