Bu yazının başlığı, Yeni Şafak gazetesi yazarı Tamer Korkmaz’dan mülhem, “Abdüllatif düşerken” olacaktı.
Son saniye kararıyla değiştirdim.
Hazır yeri gelmişken, bu başlık altında harika “Abdüllatif Şener analizleri” yazdı Tamer Korkmaz. Bu vesileyle gecikmiş tebriklerimi göndermiş olayım...
Hemen gardınızı almayın, değerli siyasetçi ve devlet adamı Abdüllatif Bey’e teklifsizce “Abdüllatif” diyecek kadar arsızlaşmadık... Çok şükür arsızlaşmadık.
Nahid Sırrı Örik’e ve dolayısıyla ünlü romanı “Abdülhamit Düşerken”e esprili bir göndermedir... Hepsi budur.
Konu ne?
Konu, Taraf gazetesinin patlattığı 2004 MGK belgesi...
Hani, dini bir grubu bitirme planı yapılmıştı da, plan gereğince dershanelerin kapatılmasına karar verilmişti... O belge işte...
Belgenin altında Başbakan Recep Tayyip Erdoğan’ın ve dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül’ün imzaları var...
Elbette Abdüllatif Şener’in de imzası var.
Kendisi o dönemde Başbakan Yardımcısı’ydı.
Ekonomiden sorumlu Devlet Bakanı’ydı.
Dahası, AK Parti’nin “dört büyüklerinden” biriydi.
İşte o Abdüllatif Şener buyurmuş ki, “O dönemde hükümet güçlüydü. Zaten sayı olarak da MGK’da çoğunluğu oluşturuyordu. Herhangi bir karar oylandığında, eğer hükümet istemiyorsa, ret sonucunun çıkması gayet basittir... İlk günden beri, yani 2002 seçimlerindeki ilk toplantılardan itibaren hükümetin kendini zayıf hissettiği bir dönemi ben hatırlamıyorum...”
Bu açıklamayı CNN Türk’e yapmış...
İzleyemedim, gazetelerden okudum.
Hemen söyleyeyim:
Halk arasındaki ifadeyle, “kıllık yapıyor” Latif Bey.
Zor duruma düşürmekten hoşlandığı “arkadaşlarını”, hazır eline fırsat geçmişken, iyice zor duruma sokmak istiyor ve sokuyor. Herhalde bir şeylerin intikamını alıyor...
Latif Bey’in “ödeşme” çabasına ve ihtiyacına diyecek bir şeyimiz yok. İnsanoğlu zaaflarla maluldür. O da ödeşmesini bu şekilde, yani gerçeği çarpıtarak, yalan yanlış bilgiler vererek ve kendisini düşürerek yapıyor. Kaldı ki, eski arkadaşların arasına girecek halimiz de yok.
Fakat, Latif Bey şu sorulara cevap vermek zorundadır:
Madem ilk günden beri, yani 2002 seçimlerindeki ilk toplantılardan itibaren kendinizi zayıf hissettiğiniz bir dönemi hatırlamıyorsunuz, hükümetinize yönelik MGK destekli “darbe girişimleri” neydi beyefendi?
Sarıkız neydi? Ayışığı neydi? Yakamoz neydi? Eldiven neydi?
Partiniz hakkında açılan “kapatma davası” neydi?
E-muhtıra neydi? Y-muhtıra neydi?
Kocatepe Camii avlusundaki “kovalamaca” neydi? (Arkadaşlarınızı yuhalayanlar, sizi alkışlamışlardı.)
Müseccel bir darbe provası olan “Cumhuriyet mitingleri” neydi?
Bu kadar güçlü bir hükümetin üyesiydiniz de, e-muhtıranın kokusunu alır almaz niçin gemiyi terk ettiniz?
Niçin arkadaşlarınızı yalnız bıraktınız?
Niçin “şarabın tadından başka her şeyini bilirim” deme gereği duydunuz ve kendinizi “ötekilerden” ayırdınız?
Nesini bilirsiniz şarabın?
Üzümden mi anlarsınız?
İyi cins şaraplık üzümün hangi bağda yetiştiğini mi bilirsiniz?
Nesini bilirsiniz?
MGK’nın karara bağladığı mahut “bitirme planı”nın altında sizin de imzanız var.
Siz de cemaatin bitirilmesini istiyor muydunuz?
İstiyorduysanız, niçin? Ne kötülüğünü gördünüz cemaatin ve hangi zararlı faaliyetlerini saptadınız?
İstemiyorduysanız, “ret” cevabı verecek güce ve etkinliğe sahip olduğunuz halde niçin “gücünüzü” kullanmadınız ve önünüze sürülen belgeyi paşa paşa imzaladınız?