Ne mal olduğunuzu 12 yıl öncesinden biliyorduk!

Söylemesi ayıptır, bu satırların yazarı, bugün Ortadoğu’da olup bitenleri 12 sene öncesinde öngördü. (O sırada müstear isimle yazıyordu.) 

Mısır’da yapılan ve “uygar dünya”nın desteklediği darbe, Gazze’de “sürdürülen” programlı imha harekâtı 11 Eylül sürecinde karara bağlanmış işler...

Epeyce eski bir yazı ama okumakta yarar var:

11 Eylül süreci dünyaya barış, huzur ve refah getirecekti; Filistin meselesi de, tarafların “diplomatik çabaları” sonucu çözüme kavuşacaktı...

Böyle diyorlardı. (Çandar’larımız, Altan’larımız, Özkök’lerimiz, Ülsever’lerimiz bu görüşteydi. Çandar ve Ülsever, bu görüşü paylaşmayan muhafazakârlara “28 Şubat’ta size verdiğimiz destek haram olsun” diye ileniyordu. Hey gidi günler...)

Amerikan müdahalesine karşı çıkanlar, onların gözünde “terör yandaşı”ydı.

Zaten çatışma eksenini “terörden yana olanlar” ve “teröre karşı olanlar” şeklinde koymuş, köşelerinde terör estiriyorlardı.

21. yüzyıl, globalizmin şekillendireceği daha yaşanabilir bir yüzyıl olacaktı.

Değişmenin dinamiği Amerika Birleşik Devletleri’nin “teröre karşı savaşı”ydı.

Dolayısıyla, ABD’nin “işgal girişimlerini” anlamalı, desteklemeli, hatta gerekirse bu sürece katılmalıydık.

Ya “global histeri”yi kutsamalı, ya da “ufuksuz, astigmat ve ahmak” suçlamalarını peşinen kabullenmeliydik. (Kulakların çınlasın Cengiz Çandar.)

ABD uçakları Kandahar’ı, Kabil’i, Mezar-ı Şerif’i bombalarken, onlar bu cinayete ortak olmayanları suçlayan yazılar döktürüyorlardı.

Hani ABD müdahalesi Afganistan’la sınırlı kalacaktı?

Hani “teröre karşı savaş” en çok Filistinliler’e yarayacaktı?

Hani Ortadoğu’da kalıcı barış ve istikrar sağlanacaktı?

Hani İsrail’e “dur” denilecekti.

Ne oldu?

Cihangir efradından bazı ahmaklar da müdahalenin sıcak günlerinde “kimyasal savaşın etiği” üzerine ahkam kesiyordu; bir miktar Hiroşima, bir tutam Duras duyarlığı ve tapon Fransız şairlerinin artık tapona çıkmış savaş karşıtı dizeleriyle “global histeri”ye pay çıkaran ahmaklar...

Hiçbirinin aklına gelmiyordu şu soruları sormak:

130 ülkenin imzaladığı biyolojik ve kimyasal silahların yasaklanmasına dair uluslararası anlaşmayı imzalamayan tek ülke hangisidir?

Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin 242 sayılı kararını takmayan, üstüne üstlük işgali altında tuttuğu topraklarda kol kıran, cinayet işleyen, savunmasız çocukları kurşunlayan, bebek öldüren, plajlara saldıran terörist devlet bu cesareti kimden almaktadır?

Birinci sorunun cevabı “Amerika” olacak.  

Afganistan’a müdahale konuşulurken, lütfedip, “Nükleer silah kullanmayabiliriz” diye açıklama yapan ve bunun (nükleer silah kullanmanın) bahşedilmiş bir “hak” olduğunu söyleyen ilk ve tek ülke.

İkinci sorunun cevabı da Amerika olacak.

CIA filozofu Huntington’ın İslam hakkındaki “hain ve fazla genelleyici” gözlemlerini içeren “Medeniyetler Çatışması” makalesi soğuk savaş sonrası Amerikan dünya politikasının nasıl, hangi paradigma(lar) etrafında şekilleneceğine işaret ediyordu.

Makale, 1993 yılında yayımlandı ve şaşırtıcı biçimde dikkat çekti. 

Çünkü Huntington’ın tezi “öngörü”ye değil, (Amerika’ya ve özellikle İsrail devletine dünya politikasında “yeni bir hedef” üzerine orijinal bir tez sunmayı amaçladığı için) somut (askerî ve stratejik) bilgiye dayanıyordu.

Huntington’ın çizdiği çatışma stratejisiyle, Fukuyama’nın Müslüman halklarla ilgili tehdit değerlendirmesi bugün fena halde örtüşüyor ve bu da bize “global terör”ün dehşet boyutlarını gösteriyor.

Tabii ki Mısır’da darbeyi destekleyecekler.

Tabii ki Gazze’yi haritadan silmeye çalışacaklar.

Tabii ki İsrail terörü konusunda hassa geliştiren Türkiye’yi yalnızlığa mahkûm edecekler.