Biz Türklerde öteden beri bir bölünme, parçalanma korkusu vardýr. 1699’dan bu yana mütemâdiyen ceste ceste bölünen ve parçalanan bir devletin çocuklarý olarak tamâmen de haksýz sayýlmayýz bu korkumuzda. En geniþ sýnýrlarý içindeyken Türkiye’nin yüzölçümü 15 milyon kilometrekareden biraz fazlaydý. Yâni kâðýt gibi dümdüz olduðu varsayýlarak hesablanan, engebesiz yüzölçümü, ki buna “izdüþüm yüzölçümü” deniyor. Bana da eksik olmasýn bir okuyucum öðretdi. Bir fikir vermek üzere, Türkiye’nin engebelerle berâber hesablanan “gerçek yüzölçümü” 814.578 km2... 1914’de, Birinci Cihan Harbi baþlarken hâlâ beþ milyon kilometrelik bir devâsâ alana yayýlýyordu “Hasta Adam” ...
Bugün ise 779.452 km2’lik topraðýmýz var. Nüfûsumuz 75.627.000 kiþi...
Yine epeyi geniþ bir arâzî, meselâ Almanya’nýn yüzölçümü 357.121 km2 (nüfûsu: 81.726.000 kiþi) ve Fransa’nýnki 543.965 km2 (65.437.000 kiþi)...Bunlarýn hepsi izdüþüm yüzölçümleri.
Ferd baþýna yýllýk ortalama millî gelirde ise iþler pek de lehimize deðil.
2011 Yýlý sonu îtibâriyle bizde bu rakam 10.410 Dolar (2013’de tahmînen 11.200 Dolar)...
Fransa’nýnki 42.420 Dolar, Almanya’nýnki ise 43.980 Dolar...
Görüldüðü üzere bizden dört misli daha zenginler.
Ama yýllýk kalkýnma oraný Almanya’da yüzde 3, Fransa’da yüzde 1,7, Türkiye’de ise yüzde 8,5...
Görüldüðü üzere biz çok daha büyük bir hýza sâhibiz ama düþük seviyelerdeyken yüksek bir rakam tutturmak daha kolay. Ferd baþýna ortalama gelirimiz meselâ 30.000 Dolara yükselince bu tempoyu muhâfaza etmemiz herhalde imkânsýz olacak.
Türkiye’nin son 65 yýllýk geliþme ve kalkýnmasýnda, genel olarak barýþ içinde yaþamýþ olmamýzýn hiç þübhesiz fevkalâde önemli katkýsý var. Savaþlar ve hattâ sâdece geniþ çaplý askerî operasyonlar, çok güçlü, meselâ ABD kadar güçlü olmayan ülkelerin ekonomilerini altüst ediyor. Sâdece nisbeten sýnýrlý bir Kýbrýs Harekâtý’nýn Türkiye’ye onmilyarlarca Dolarlýk “kârdan zarara” mâlolduðunu unutmamalýyýz.
Yanlýþ anlaþýlmasýn:
Ben Kýbrýs Harekâtý’nýn zarûretine baþýndan îtibâren inanmýþ biriyim. Açýlmýþken, tek îtirâzým Rahmetli Ecevit’in, bütün hayâtýna hükmeden bir kararsýzlýkla, burada da tam durmamasý gereken yerde durmak sûretiyle baþýmýza, bugüne kadar süren bitmez tükenmez bir gâile açmýþ bulunmasýdýr.
Mübârek, ateþkes emrini bir altý saatçik daha geç yürürlüðe sokmuþ olsaydý bugün Kýbrýs Meselesi ancak târih kitablarýnda bir ufak dipnotu olurdu.
Olay’ý Cenevre’den izlerken Aziz Arkadaþým Rahmetli Örsan Öymen’le hafakanlar geçirdiðimizi hâlâ unutmadým. Yunanlý meslekdaþlarýn nasýl göbek atmaya baþladýklarýný da!!!
Fakat bu bahs-i dîger...
Öte yandan bir ABD ekonomisi dahî, belirli bir hacmi ve süreyi aþdýkdan sonra artýk “savaþýn nemâsý”ndan yararlanamýyor. Zarar yazmaya baþlýyor.
Örneði Viyetnam’dýr.
Benim þahsî kanaatim, Türkiye gibi bir devletin ve ülkenin hiçbir zaman belirli bir savaþ riski olmaksýzýn varlýðýný sürdüremeyeceði yolundadýr. N’eyleyelim ki devletimizin kurucularý olan Çaðrý Bey ile Tuðrul Bey bizleri getirip tam da üç kýt’anýn kavþaðýnda, o zamanki bilinen dünyânýn tam da merkezine getirip yerleþtirmiþler.
Ama kendilerine bunun için müteþekkîr olmalýyýz. Çünki o sâyede ne kadar hareketli, mâcerâlý ve renkli bir târihimiz olmuþ!
Nankörlük etmeyelim!
Götürüp Türkmen Çölü’nün kenarýna býraksalardý daha mý iyi olurdu?
Zâten oralardan alýp getirmiþler.
Anýlarý önünde saygýyla eðiliyorum.
Baþka bölmek isteyenimiz varsa onlar da buyursunlar!
Biz hep buradayýz...
(Perde)