‘Ne olacak İslam dünyasının bu hali?’

İslam coğrafyasının içinde olduğu hususi durum dolayısıyla bu seneki hac farizasını yerine getiren hacıların ortak duası “Rabbimiz Müslüman kardelerimize yardım et, ayrılığa düşüp birbirini katleden Müslümanlara birlik olmayı nasip et, İslam coğrafyasını barış ve esenlik yurdu yap” oldu. Son 3 yılda sadece Suriye’de 200 binden fazla Müslüman katledildi. ABD işgalinden sonra tohumları ekilen mezhepçi siyasetlerin meyvesi çok acı oldu. Bir taraftan ABD işgali ve Batı emperyalizminin yeni biçimlerine karşı gelişen tepki diğer taraftan dinin mezhepçi ve selefi yorumu İslam dünyasını kan gölüne çevirdi.

İslam ruhsuz dünyanın ruhu

Kabe’deki iman ve esenliğin bütün İslam coğrafyasına ulaşması için dua ediyor Müslümanlar. Allah’ın evinden eli boş dönmeyeceğini bildiği için daha bir yürekten yakarıyor. Fakat Müslümanlar dualarını eyleme dönüştürmekle de mükellef. Yani fanatizmin, mezhepçiliğin ortadan kalkmasını istiyorsak Batı’nın buna zemin hazırlayan politikalarını yüzlerine çarpmanın yanında belki daha zor olanını yapmalıyız. Önce kendimizden başlamalıyız, kendimizi değiştirmeliyiz...

Diyanet İşleri Başkanı Mehmet Görmez ile hac süresince her bir araya geldiğimizde, canımız yandığından olacak, laf illa bu konuya geldi. “Ne olacak İslam dünyasının hali?” Biraz can acıtıcı oldu belki ama şunu bile sorduk; “Bize bakıp da kim neden Müslüman olsun?” İslam ruhsuz dünyanın ruhu, vicdanı kuşkusuz. Ama Müslüman coğrafyaya dönüp bakan, en azından şimdilerde, ne ruh ne de vicdan görebiliyor. Bu yüzden bu yıl Kabe’de yapılan, Arafat’ta yapılacak olan dualar ümmet için, ortak vicdanın, ortak aklın yeşermesi için. Peki Türkiye ne yapabilir ya da Diyanet İşleri Başkanlığı bu konuda bir sorumluluk alabilir mi? Mehmet Görmez’e en çok sorulan sorulardan biri de buydu. Hacdaki barış ve birlik iklimini İslam coğrafyasına nasıl yerleştirebiliriz? Bunun için gerekli mekanizmalar neler olabilir?

Barış, itidal ve sağduyu

Görmez, Ramazan ayından önce Irak’ta mezhep çatışması artınca Barış, İtidal ve Sağduyu Forumu adı altında bir toplantı tertip ettiklerini ve İslam ülkelerinden 156 alimin yer aldığı bir inisiyatif ve temas grubu oluşturduklarını anlattı. Temas grubu Şii ve Sünni nüfusun yaşadığı ülkelerde temaslarda bulunacak. Önce Irak’a, ardından İran ve Lübnan’a gidecekler. Yıl sonunda bir rapor hazırlayacaklar. Akabinde bu grubun uluslararası bir inisiyatife dönüşmesi çabasına girilecek. Darü’t Takribul Mezahib de zamanında böyle bir işlev görmüştü fakat daha sonra Şii propagandası yapan bir kuruma dönüşerek amacından şaştı.

Bu ve benzeri girişimlerin çoğalması elbette çok önemli. Bu sayede sorunların tespiti ve yapılması gerekenler konusunda bir yol haritası ortaya konulabilir. Bunlar daha sonra bağlayıcı kararlar alan çatı kurumlara dönüşebilir.

Avrupa’nın mezhep savaşlarıyla yaşadığı yıkımın benzerini yaşadığımızı düşünüyorum. Türkiye mezhepçi söylemden, ifrat ve tefritten uzak bir dini anlayış benümsemiş olduğundan din eğitim ve öğretiminde de uluslararası bir misyon üstlenebilir, üstlenmelidir.

İstanbul’da uluslararası İslam Üniversitesi

Sık sık bahsi geçen Uluslararası İslam Üniversitesi projesi bu amaca matuf olarak tasarlanmış, bunu biliyoruz ancak ne zaman hayata geçirileceği hakkında bilgi sahibi değiliz. Diyanet İşleri Başkanı uzun vadede bu projenin çok önemli olduğunu vurgulayarak şunları söyledi:

“Uluslararası İslam Üniversitesi’ni İstanbul’da 29 Mayıs Üniversitesi’ni dönüştürerek kuracağız. Ezher Üniversitesi’nin yarım milyon yabancı öğrencisi ve pek çok ülkede de şubesi var. Medine İslam Üniversitesi’nin de 80 bin yabancı öğrencisi var. Önceleri yabancı hocaları da vardı fakat Körfez Savaşı’ndan sonra kalmadı. Müfredatı tek bir ideolojiye dayalı hale geldi. İslamabad Üniversitesi de Pakistan ve Afganistan vasatından dolayı gelişemedi. Malezya İslam Üniversitesi ve son olarak da Kum’daki Camiat-ül Mustafa... O da Medine’dekinin Şii versiyonu.”İstanbul’da kurulacak uluslararası bir İslam Üniversitesi hem İslam ilahiyatı alanında Türkiye’nin birikimini ortaya koymasına imkan verecek hem farklı ülke ve kültürlerden gelecek öğrenci ve hocalar sayesinde daha açık ve sorgulayıcı bir yaklaşımın gelişecek hem de kendini İslam’a nispetle meşrulaştıran fanatizmin uzun vadede yok olmasına yardımcı olacaktır. Sabah akşam IŞİD’in konuşulduğu şu günlerde bence bir taraftan da özgür düşünceyi ve vesayetsiz ilmi çalışmaları desteklemek suretiyle köklü ve derin değişimler yaratacak eğitim kurumları için bismillah denilerek işe başlanabilir.