CHP lideri Kemal Kýlýçdaroðlu’nun “Kürt sorunu”nun çözümü konusunda hükümete sunduðu iþbirliði önerisi bir “bahar havasý”nýn habercisi olarak görüldü. Türkiye’nin en ciddi sorununun çözümünde bugüne kadar eksikliði duyulan þey bu konunun olmasý gerektiði gibi partiler üstü bir mesele olarak ele alýnmaktan mahrum oluþuydu çünkü.
Hatýrlayalým, Kürt sorununun çözümünde sonuç almaya en fazla yaklaþýlan hamle bugünkü iktidarýn baþlattýðý “Açýlým” süreciydi. Ama bu sürecin “PKK’nýn daðdan indirilmesini” hedefleyen ayaðý “Habur Kazasý” neticesinde akim býrakýldý. Bu akametin arkasýnda muhalefet partilerinin Açýlým politikasýna karþý yürüttüðü muhalefetin önemli payý var. Çünkü muhalefet bu konuyu günlük siyaset malzemesi yapmýþtý. Özellikle CHP’nin o zamanki genel baþkaný Deniz Baykal “Açýlým”la iktidarýn ülkeyi bölme hesaplarý yaptýðýný vs. ileri sürmüþtü.
Aslýnda Baykal AK Parti’nin 2002 genel seçimlerini kazandýðý günlerde gayet ýlýmlý bir tutum almýþ, Tayyip Erdoðan’ýn siyasi yasaðýnýn kaldýrýlmasýna destek vermiþ, AB konusunda Erdoðan’la el ele vererek batýlý baþkentleri dolaþmaktan bahseden açýklamalar yapmýþtý. 2002’de yaþanan bu “bahar havasý” ne yazýk ki fazla uzun sürmedi. Baykal liderliðindeki CHP birdenbire çok sert bir muhalefet yürütmeye giriþti. Yine ayný dönemde Cumhurbaþkaný Ahmet Necdet Sezer’in de AK Parti’ye karþý olumlu yaklaþýmý deðiþivermiþti. Sezer çiftinin o günlerde AK Partili milletvekillerinin baþörtülü eþlerine gülücükler saçan fotoðraflarý kýsa sürede tatlý bir hatýraya dönüþtü. Sezer eþleri baþörtülü olan siyasetçiler için nezaket dýþý bir uygulama baþlatarak “eþsiz davetiye” göndermeye kadar vardýrdý iþi.
O vakitler hem Baykal’ýn hem de Sezer’in AK Parti iktidarýna karþý olumlu ve ýlýmlý duruþlarýnýn yüz seksen derece deðiþmesinin sebebini, o günkü “bahar havasý”nýn ne uðruna sonlandýrýldýðýný bilemiyoruz. Ama bildiðimiz bir þey var ki bahsettiðimiz Bahar havasýnýn Türkiye için gerçek anlamda karakýþa çevrildiði günlerde, yani 2003-2004 tarihlerinde hükümeti yýkmak üzere yola çýkmýþ cuntalar da harýl harýl çalýþmalarýný sürdürüyorlardý. Bunlarýn birilerine gidip “Ýktidarla iyi geçinmeyi fazla önemsemeyin; bunlarýn ömrü kýsa” mesajý vermiþ olmalarý mümkün.
(Bu sýrada küresel güç odaklarýnýn bir bölümünün AK Parti tecrübesine þans verilmesini isterken bir diðer bölümünün ise gönlünün cuntacýlardan yana olduðunu hatýrlamak lazým.)
Neticede cuntalar baþarýya ulaþamadý. CHP’nin sert ve uzlaþmaz muhalefet anlayýþý da kendisine fayda getirmedi. AK Parti oylarý ise yüzde 34’lerden baþlayarak adým adým yüzde 50’ler seviyesine kadar geldi. Nihayet CHP þunu gördü: Baykal’ýn muhalefet tarzýyla ne oylarýný artýrmasý mümkün oluyor ne de iktidar partisinin yükseliþine set çekebiliyordu. Baykal’ýn þaibeli bir operasyonla tasfiye edilmesinin ardýndan “yeni CHP” formülü bunun için gündeme geldi. Ne var ki yeni genel baþkanýn “lider” haline gelmesi epey zor oldu. Ayrýca kendi tabanýnýn alýþtýðý siyaset anlayýþýnýn dýþýna çýkmasý, halkýn bütününü kucaklayacak yapýcý ve olumlu bir muhalefet çizgisine gelmesi de mümkün olmadý.
Þimdi “Kürt meselesinin çözümünde birlikte çalýþalým” önerisiyle iktidarýn kapýsýný çalmasý CHP’nin artýk yapýcý bir siyasete yönelme ihtiyacý hissetmesinin sonucu mu sadece, yoksa bu tavýr deðiþikliðinin baþka bir gerekçesi daha olabilir mi?
Fýsýltý gazetesine bakacak olursanýz CHP yöneticilerinin geçen aylarda yaptýðý Washington çýkartmasý, ABD yönetiminin bölgede yeni bir düzen oluþurken PKK’nýn tasfiyesi seçeneðini masaya yatýrmýþ olmasýyla bir arada düþünülmeli. Ýlginç... Ama nerden baksanýz sadece komplo teorisi...