Sürekli “düþmanlarýmýzý azaltalým, dostlarýmýzý çoðaltalým” diye yayýnlar yapacaksýn, “üst akýl”ý iþaret eden Cumhurbaþkaný’ný itibarsýzlaþtýrmak için “üst akýl diye bir þey yok, her melaneti þer cephesinde arayacaðýna, biraz da komþularýnla barýþ yapmayý öðren!” diye (güya) yol gösteren yazýlar yazacaksýn... Ve haklý olacaksýn...
Baþbakan Binali Yýldýrým “Ýsrail ve Rusya’yla iliþkileri düzelttik, inþallah Mýsýr ve Suriye’yle de düzelteceðiz” deyince, bu kez “Vaayy, demek ki Sisi bir demokrasi kahramanýymýþ” diye sinik ve rahatsýz tepkiler vereceksin. Ve yine haklý olacaksýn... (Kaldý ki, kimse “Sisi demokrasi kahramanýdýr” demiyor, alçaklýk etmeyin...)
Her durumda “haklý olmayý” biliyorsunuz, tamam da, düþmanlarýmýzýn sayýsýný azaltalým mý, çoðaltalým mý?
Ne yapalým?
Düþmanlarýmýzýn sayýsýný çoðalttýðýmýzda, “Üst akýl dediniz, bütün dünyayý Türkiye’ye düþman ettiniz, siyasette seviye býrakmadýnýz” diye saldýrýyorsunuz...
Düþmanlarýmýzýn sayýsýný azalttýðýmýzda, “Niye bu darbecilerle bir araya gelmeye can atýyorsunuz ki? Ne oldu ki? Ne deðiþti ki?” diye saldýrýyorsunuz...
Haddizatýnda saldýrmak için bahane arýyorsunuz ve bulmakta güçlük çekmiyorsunuz. Bir netlikten bakmadýðýnýz ve sürekli pozisyon deðiþtirdiðiniz için, bahaneler önünüzde yýðýldýkça yýðýlýyor.
Hakikaten ne olsun istiyorsunuz?
Ne olursa karnýnýzýn aðrýsý diner?
Kapalý kapýlar arkasýnda hangi sözler verildi, hangi “iyileþtirme programý”na dahil edildiniz, hangi “imtiyazlarla” donatýlacaðýnýz söylendi, bilmiyoruz ama, bilinen ve görünen þu:
Hükümet ne yaparsa yapsýn, Cumhurbaþkaný hangi pozisyonu temellük ederse etsin, “dýþ barýþ” konusunda hangi adýmlar atýlýrsa atýlsýn, belli ki “sistematik saldýrýlarýnýz” devam edecek.
Baþbakan deðiþikliði üzerinizde “travma” oluþturmuþ.
Bundan kurtulamýyorsunuz ve ikide bir “Davutoðlu’nun gitmesi halk iradesine darbedir” diye saçmalayýp duruyorsunuz.
Darbeyi Erdoðan mý yaptý?
Bunu mu demeye çalýþýyorsunuz?
Bari çýkýn, adabý dairesinde, “Bizim görüþümüz net olarak budur” deyin. Herkes bilsin nasýl baktýðýnýzý... “Zikzak” yapmakla suçladýðýnýz hükümetin durumuna düþmeyin... “Düþmanlarýmýzýn sayýsýný azaltalým” diyorsanýz, bu görüþünüzde sebat edin... “Hayýr, Suriye ve Mýsýr’la düþmanlýðýmýzý devam ettirmeliyiz, Ýsrail’e savaþ açmalýyýz, Rusya’ya dönüp bakmamalýyýz” diyorsanýz, bu görüþünüzde de sebat edin. Cumhurbaþkaný’na çakmak için fýrsat ve bahane aramayýn. Ayýp oluyor.
Hakikaten ayýp oluyor!
Heval Hasan’ýn gözü aydýn!
Mihraç Ural’ýn öldürüldüðü söylendiðinde, Ayþe Hür hemþiremiz “eski dostu”nun sosyal medya hesabýna “Nasýlsýnýz?” diye bir mesaj býrakmýþtý.
Mihraç Ural’dan uzun süre ses çýkmadý.
Sonra sosyal medya hesabýna döndü ve “Ben buradayým” dedi.
Bahoz için de benzeri bir yoklama yapýlýp yapýlmayacaðýný sormuþtum.
Hasan Cemal’in yazýsýný okuyunca içim parçalandý.
Bu iþi o yapabilirdi; birlikte “Kandil gecelerine” aktýðý ve kendisine “Heval Hasan” diye seslenmesine izin verdiði terörist arkadaþýnýn sosyal medya hesabýna dadanýp, durumunu teyit edebilirdi.
Bunu yapmadý.
Ege’nin serin sularýnda tatil yaparken aldýðý “kötü haber” üzerine, “Kimimiz silahla, kimimiz kalemle mücadele ediyoruz” diyerek, kendi mücadelesiyle PKK’nýn mücadelesini özdeþleþtiren duygu dozu yüksek bir “aðlama yazýsý” yazdý.
Bahoz Erdal, dün, El Cezire haber sitesinin muhabirini telefonla arayarak, “Ben yaþýyorum” demiþ.
Bilemiyorum.
Hükümet, iddialarýn üzerine balýklama atlamadý... Teyit bekliyor.
Bu satýrlarýn yazarý da, kaç gündür, “galiba öldürüldü” diyerek arada “ihtiyat payý” býrakýyor.
El Cezire’nin haberi doðruysa (aksi ispatlanamýyorsa), bu durumda bize, “Gözün aydýn Hasan Cemal... Gözünüz aydýn paraleller... Gözünüz aydýn Hürriyet ve Cumhuriyet gazeteleri...” demek düþüyor.