Ne yapmalı?

Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, geçen gün katıldığı bir televizyon programında Türkiye'nin son yıllarda uyguladığı stratejiyi "Tehdidi Türkiye'de beklemek değil kaynağına giderek engellemek" şeklinde açıkladı.

Türkiye'nin son yıllarda gerçekleştirdiği stratejik dönüşümün sahada da ciddi karşılığı var...

Suriye, bunun son örneği.

Kimileri hala süreci İsrail-ABD ve PKK/PYD üzerinden okuyadursun, bu işi bilenler "ne yapmalı?" sorusunu çoktan gündeme aldılar bile.

Bütün tonlarıyla muhalefet gerçekten acınacak durumda.

Hala, kendilerini haklı çıkaracak bir olay bulup, bunu da mutlak karine gibi sunuyorlar ya, bu bile hala ders almadıklarını, kendi ürettikleri yalana sarılmaya devam ettiklerini gösteriyor.

Fransız filozof Bechalard'ın dediği gibi "yalan, en kolay öğretilen şeydir."

İçinde yaşadığımız coğrafyaya yabancı, hatta düşman bu güruh sıkışıp kaldıkları yankı odalarında kendi yalanlarının yankısını dinlemeye devam etsinler, biz gerçeklere dönelim.

Dışişleri Bakanı Fidan, Türkiye'nin Suriye Perspektifini "bir ve bütün Suriye" şeklinde ortaya koyuyor.

Bir kere şunun altını net bir şekilde çizelim... Emperyalist stratejiler bölüp parçalayarak bir iktidar oluşturma mantığı ile kurgulanmışken, Türkiye ise devlet anlayışımızın da dayandığı birlik mayası gereği muhatap her kim olursa olsun birlik üzerinden "düzen tesis" ederek birlikte yükselmeyi hedefliyor.

Suriye'nin yeni düzeni için de bu geçerli.

Nitekim Fidan, oluşacak sistemin, kapsayıcılık, azınlıklara saygı, hoşgörü, intikam peşinde koşmama gibi ilkelere dayanması gerektiğinin altını çiziyor.

İlk günden itibaren "muhalif güçlerin bir hukuk tesis ederek" süreç yönetimi yaptıklarını yazıp duruyorum. Bu çok önemli... İkincisi bu hukukun temel ilkesi, insanı etnik yapısına, mezhebine, meşrebine bakmadan emanet kabul edilmesine dayanıyor ki, şimdiye kadar muhalifler bu hususta çok hassas davrandılar.

Elbette birçok belirsizlik var. Onun için birçok sınamayla karşı karşıya kalacak Suriye'de yeni oluşan yönetim. Ama her neresinden bakarsanız bakın, yeni bir denklemle karşı karşıyayız.

Ben bu noktada da bazı yorumları okudukça hayrete kapılıyorum. Bütün öngörüleri çöpe gitmiş, devlet telakkileri dahi kendi kısır ideolojik saplantılarının içine hapsolmuş bir güruh var ki, gerçekten hala sesleri çok çıkıyor. Utanma arlanma yok tabi. Bu güruhun en büyük özelliği, evet, devleti kendi ideolojik saplantılarının nesnesi kabul etmeleri... Onun için, Suriye'deki ne kat edilen mesafeyi görebiliyorlar ne oluşan dengeyi anlamlandırabiliyorlar. Ama yine de slogan atmaya devam ediyorlar.

Söz gelimi, Suriye'de oluşan yeni sistem ve PKK/PYD denklemi. Hakan Fidan, Amerika ve Avrupa tarafından şimdiye kadar desteklenen PKK/PYD'nin rejim, İran ve Rusya denklemi içinde kendini konumlandırdığı, ama şimdi bu konumunu kaybettiğini, dolayısıyla önümüzdeki dönemde Suriye'nin bütünlüğü içinde yerinin olmadığını söylüyor. Bu ciddi bir analiz... Süreç yönetiminin de doğal sonucu.

Sürecin başka bir ayağı da şu... Şam'da kurulacak iktidarın, ekonomik olarak kendini ayakta tutabilmesi için bugün PKK/PYD'nin hakim olduğu petrol ve tarım havzasını kendi uhdesine alması kaçınılmaz. Dolayısıyla terör örgütünün coğrafyadan kovulacağı bir sürece girdik.