Çözüm Süreci’nde kritik bir aþamaya gelindiði neredeyse paydaþlar ve ilgili bütün aktörler tarafýndan dile getiriliyor. ‘Kritik aþama’dan kastedilen ise sürecin bidayet sebebi olan ‘silahlardan vazgeçmekten’ baþka bir þey deðil. Yani ulaþýlan bir aþmadan ziyade, ortada iþleyecek bir süreç olmasý için ‘gerek þartýn’ hayata geçmesinden ibarettir.
PKK dünyasý yýllardýr bu gerek þartý yerine getirmediði, vesayet rejimi de umursamadýðý için, sorun önce kanlý bir hal aldý, ardýndan da kýsýr döngüye dönüþtü. Bugün PKK açýsýndan vereceði karar kendi dünyasýnda oldukça sancýlý olmakla beraber, bu karar, Kürtlerin de ezici çoðunluðunun içerisinde olduðu geniþ toplumsal kesimler açýsýndan çoktan atýlmasý gereken bir adýmdan ibaret. Aradaki makasýn bu denli açýlmýþ olmasý bile, içine düþtükleri anakronizmi anlamak için yeterli.
Dün vesayet rejimine en basit düzeyde Kürt Meselesi’ne dair laf anlatmak deveye hendek atlatmak misali ne kadar zorlu idiyse; bugün ayný pozisyonu PKK dünyasý oldukça konforlu bir þekilde iþgal etmiþ durumda. PKK, Çözüm Süreci’ne ‘ne zaman silah býrakýrsam kârlý çýkarým?’ sualiyle yaklaþtýðý sürece de, bulunduðu pozisyondan çýkmasý oldukça zor görünüyor.
Öncelikle, zannedilenin aksine, mezkûr sual ‘gelecek zamanda anlamlý bir cevap bulacak bir soru’ deðildir. Çünkü sorunun cevabý gelecekte deðil geçmiþtedir ve oldukça da geç kalmýþ bir cevaba tekabül etmektedir. Eðer illa bir cevap verilecekse, belki baþka tarihler de kullanýlabilir ama en makul tarih, mesela 13 Aðustos 1984’tür. O tarihten bugüne kadar her kanlý eylem öncesindeki gün, PKK’nýn ‘ne zaman silah býrakmalýyýz?’ sorusuna birer cevaptýr.
Bu kanlý tarihin her aþamasý, vesayet rejiminin sorunun çözümü noktasýnda ‘nasýl bir siyasi ve insani perspektif geliþtirmeliyiz?’ sualine verdiði cevaplardan farksýz bir durumdur. Mevzubahis, vesayet rejiminin cürümleri olunca; bu cürümlerin, bugünü ve geleceði konuþmaktan imtina edip -haklý olarak-, tarihsel bir perspektif eþliðinde yapýçözüme tâbî tutulmasý ne kadar meþru ve doðru ise, PKK’nýn yaþanan kanlý tarih içerisinde oturduðu yere dair konuþmak da o kadar yerinde olacaktýr.
Gelinen noktada, kendi kavramsal dünyalarýnda, sadece kendi aralarýnda anlaþmakta kullandýklarý bir kripto dilden sadýr olan Çözüm Süreci tepkilerinin gideceði bir yer bulunmuyor. Bu baðlamda, dillendirdikleri nevzuhur ‘müzakere’ söylemi de tam anlamýyla bu krizin dýþarýya yansýmasý. Yaþanmakta olan sürecin ýsrarlý bir þekilde ana eksenini unutmak ya da yüzleþmemek için kavramsal egzersizler yapmak, kendi dünyalarýnda tatmin edici bir vazife ifa ediyor olabilir. Lakin son tahlilde bir karar verilmesi gerekiyor. Bu kararý, acý gerçeklere dönüþtürmenin bir anlamý yok. Aksine, bu kararý tutarlý bir gelecek perspektifi içerisinde, barýþa giden yolun kapýsýný açmak þeklinde deðerlendirmek gerekiyor.
Müzakere efsunlu bir kavram deðil. Kuvvetle muhtemel Kandil dünyasýnda; kimsenin aklýna gelmeyecek unsurlarla süslenmiþ, komplolarla bezenmiþ, yol haritalarýyla desteklenmiþ gizemli bir merhalenin kod ismi bu. Ne var ki, ortaya konulan tavýr, müzakere için ‘devleti’ muhatap almaktan çok, kendi ‘kanat içi’ gerilimlerini yansýtýyor. Bu iç gerilimle açýkça yüzleþmek yerine, bir sürü süslü jenerik cümlelerin ve kavramsallaþtýrmalarýn eþliðinde, açýklama üstüne açýklama yapmanýn fazlaca bir anlamý bulunmuyor. Kandil-Ýmralý arasýndaki her seyahatten sonra bambaþka bir zihinsel haritayla ortaya çýkan aracýlarýn her geçen gün anlamsýzlaþmasý da iþin cabasý. Bu durumu oldukça rahat bir þekilde sindirmenin yanýnda, nihai mutabakat için siyasetten yana tavýr almakta zorlanmalarý da bir baþka krizi içten içe büyütüyor. Yüzde on barajýný geçerek Türkiye partisi olmayý umut eden bir hareketin, Kandil kýsýr döngüsünden çýkamadýðý bir senaryoda, 2011 oylarýný aþmasý için ciddi bir katalizörün olmayacaðý aþikâr.
Rehine filmlerinde yaygýn olan bir kliþeyi hatýrlamakta fayda var. Rehineleri ellerinde tutanlarýn talepleri arasýnda bir tane de açýklamasý zor istek olur. Dikkat daðýtmak için yapýlan bu istek, genellikle bütün senaryoyu berbat etmeye yeter. Çünkü talepleri karþýlayacak olanlarýn dikkati daðýlsa, asýl arzuladýklarýný alamazlar; bunun bir tuzak olduðunu görüp dikkatlerini daðýtmasalar, ‘müzakereye’ çok daha sofistike odaklandýklarýndan süreç çetin veya yürümez hale gelebilir. Uzunca bir zamandýr ‘Kürt Meselesine’ rehine muamelesi yapanlar ise daha vahim bir yola girmiþ durumdalar. Neredeyse talepleri arasýnda açýklanmasý mümkün olan istek baþlýðý bulunmuyor . Makulden bu kadar uzaklaþmanýn hiç kimseye bir faydasý yok. Zira bu, sadece yaþadýðýmýz kýsýr döngüyü ve maliyetleri büyütüyor.
Ezcümle, bir an için 13 Aðustos 1984’e yolculuk yapmakta fayda var. Eðer hâlâ ayný kararý vereceklerini düþünüyorlarsa, Çözüm Süreci’ne dair bu denli sýkýþmalarýna þaþmamak lazým.