Necip Fazıl Ödülleri de iltifata tâbi!

Eskilerin “marifet iltifata tâbidir”, “iltifatsız mal/eser zayidir” diye ifade ettiği hakikatin bir isme, bir cisme kavuşması için ne çok zaman kaybettik! Bu topraktan neşet eden medeniyet tecrübesinin yok sayıldığı, tahrip edildiği, aşağılanıp hırpalandığı zorlu bir zaman geçti aradan.

İşgalle değil ihyayla, yıkarak değil gönül yaparak var olan, kuşlara dahi evler kuran bir medeniyetin geçmişini ve en önemlisi gelecek tasavvurunu bayrak gibi göndere çeken isimler hep oldu ama çok şükür. Necip Fazıl Kısakürek onlardan biridir.

Necip Fazıl’ın yükselttiği sesinTürkiye’de nesiller üzerinde her zaman mühim bir etkisi oldu. Bastırılan, budanmak istenen medeniyet yeni sürgüler verebildi bu sayede. Yeşerdiler, çiçeklendiler, kök saldılar. Çoğaldılar sessizce.

Lakin adını koymakta, bu emeğin ve hünerin kıymetini bilmekte ihmaller de oldu ne yazık ki. Bir tek Türkiye Yazarlar Birliği ödüllerinin bir devamlılığı ve geleneği oldu. Onun dışında ihdas edilen ödüllerin tarihi bir kaç yıldan geriye gitmez o yüzden. Geciktik velhasıl.

Ama nihayet bir hareketlenme var bu alanda da. Anadolu Yayıncılar Derneği ödüllerinin ikincisini geçen hafta verdi. İlk kez düzenlenen Celalettin Ökten Ödülleri halihazırda oylama halinde. Star Gazetesi’ninNecip Fazıl Ödülleri ise üçüncü yılında.

***

Star Gazetesigecikmeyi telafi etmek istercesine bu işi üç yıldır hakkıyla yapıyor.

Ödülleri adına ihdas ederek büyük bir şair ve yazar, fikir ve eylem adamı olan Necip Fazıl Kısakürek’in manevi ve kültürel mirasını yaşatıyor.

Kendi alanında yıllarca emek ve eser vermiş isimlere onur ödülleri vererek, genç isimleri keşfedip taltif ederek kökle çiçeği buluşturuyor, devamlılığı sağlıyor.

Üstelik bunu kuru matbu bir ilanla değil “Bu Ülke”nin birikimini bir sahnede buluşturarak yapıyor.

Var olsunlar, Necip Fazıl Ödülleri’nin törenlerine her zaman Hanımefendi’yle birlikte teşrif etti Sayın Cumhurbaşkanımız.Geçen yıl mesela saygı ödülüne layık görülen “Yedi Güzel Adam”dan ikisi olan Nuri Pakdil ve Rasim Özdenören’in konuşmalarını da saygıyla, sahnede ayakta bekleyerek dinlemişti.

İşte bu nazar ve çaba da iltifata tabidir.

Emeği geçen, marifet-iltifat ilişkisini sağlıklı şekilde kuran herkesi yürekten kutlarım.

***

Bilhassa ödülleri gerçek sahiplerine teslim eden jüriye tebriklerimi, ödüle değer görülen isimlere teşekkürlerimi iletmek isterim. Emekle, sabırla, sebatla oluşan ve hayatlarımıza büyük değer katan eserleri için.

Hikaye-roman dalında ödül alan Cihan Aktaş’ın yazmaya başladığı ilk zamanlardaki yalnızlığını ve tanımsız bir alanda var olma hakkını ifade etmek için kurduğu cümledir benim girişte anlatmak istediğim. Şöyle diyor Aktaş: “Ne var ki Müslüman kadının yazar olarak önce yazma hakkını savunması gerekirmiş”.

İnsanı ürperten bir gerçeklik değil mi?

Bu yüzden geç kaldık. Öte yandan bir devamlılık da var şükür. İlk eserlerini Anadolu’nun iç sesini edebiyata dökerek veren Mustafa Çiftci’nin, 40 yıldır hikaye anlatıp edebiyatın Dergah’ını tüttüren Mustafa Kutlu ile birlikte ödül alması mesela az şey midir?

Köye / kasabaya / taşraya, Anadolu’nun insanına ve hakikatine dair binlerce sayfalık sosyoloji çalışmasından damıtılarak ancak elde edilebilecek bilgi ve duygu vardır Kutlu’nun hikayelerinde. Bu güçlü gözlemler, pürüzsüz, yapmacıksız, yalın bir dille, güçlü ama basit cümlelerle anlatılır. İçer gibi okursunuz ve içiniz iyilikle dolup taşar.

Benzer bir şey Mustafa Çiftci’de de var. İki yıl önce Çiftci’nin “Bozkırda Altmışaltı”sını okuduğumda “Mustafa Kutlu tadı var bu yazarda” demiştim. Yanılmamışım. İşte şimdi Anadolu’nun hikayesini anlatan farklı kuşaktan iki yazar aynı sahnede... Belli ki damar aynı.

Ebubekir Eroğluve Yaşar Çağbayır’ı hassaten tebrik ederim. Emel Özkan şiirini henüz bilmiyorum ama çok merak ettiğimi ifade etmeliyim.