Necip Fazıl’ı analım ama...

1950’li yıllarda gazetelerde ‘okullarımızda ahlak dersi okutulmak isteniyor’ diye manşetlerin atıldığı zamanların yanında okutulan kitaplarda İslam dininin Peygamber’inden ‘Muhammed’ diye bahsedip ‘Mekke ile Suriye arasında gidip gelen kervanlara emrindeki Müslümanlarla tecavüz ediyor’ diye nesillerine anlatan bir ülkeyiz. Bu esnada (1971) Beyoğlu’nda ‘bira içme’ yarışları düzenlemekten geri durmayan bir sosyal hayat başlatıp çocukları ile kadeh tokuşturan aileleri gelişmiş ve medeni bir aile örneği olarak fotoğraflarla servis ediyoruz. Kimin ne içtiği bizi ilgilendirmez derken kimin neye inandığını veya nasıl yaşayacağına ben karar veririm diyenlerin her zaman ahkâm kestiği bir milletiz. 

Bu düzenin etkisi yıllar sonra kendisini eğitim alanında da hissettirecek ve okullarda laik eğitim uygulaması ile dini görevlerini yerine getiren öğrencilerden öğretmenlere kadar herkes gerici yaftası ile etiketlenmeye başlanmıştır. Yeni nesiller üzerinde etkisi çok geçmeden görülecek ve artık dinlenen şarkılardan ve yaşam tarzından her alana kadar dinin etkisi tam anlamıyla kırılacaktır.

İki binli yıllarda ‘Sıcak gelişme’ olarak okullarda namaz kılan öğretmen ve öğrenciler büyük bir gazetecilik başarısı ile medyada ifşa edilecek ‘Laik ülkede mescitli okul’ , ‘Bugün 23 Nisan hüzün doluyor insan’ , ‘Genç Bilaller aranıyor’ haberleriyle 1950’li yıllardaki manşetleri aratmayacaktır. 1970’li yıllardaki bira içme yarışmalarının devamı niteliğinde iki binli yıllarda manşetleri ‘içki içerek zayıflamak’ manşetleri alacak ve yeni nesillere yeni bir trend ve reçete sunulacaktır.

Muhafazakar kadınların ayrı plaj istemeleri bile bu dönemde sorun olarak görülecek ve ‘kadınları ayıran plaj istemiyoruz’ sloganı ile asıl ayrımcılığı gerçekleştirdiklerini fark edemeyeceklerdir. Gerçek niyetlerini de ‘AKP’yi de türbanını da istemiyoruz’ sloganı ile gösterirlerken ‘sevişirim evlenmem, hamile kalırım doğurmam’ cümleleri ile özel hayatlarındaki kendilerini ilgilendiren davranışları açık edip halkın değerlerini hiçe sayan söylemlerden geri durmayacaklardır.

Hızlarını alamamış olacaklar ki ‘Osmanlı sarışın kadınlar için hep seferleri Batı’ya yaptı, Kazıklı Voyvoda’nın Osmanlı’yı kazığa oturtmasının sebepleri vardı’ görüşleri ile bir milletin geçmişini ve ATA’sını aşağılamaktan haya etmeyeceklerdir. Milli eğitim şurasında yapılan tartışmaları sadece Osmanlıca üzerinden değersizleştirme yarışına girerek bir günde onlarca yazara ve sözde aydınlara aynı demeçleri yazdırıp söyleteceklerdir.

***

1983 yılından itibaren halkın değerlerine yönelik yapılan sistematik yok etme çabalarını Üstad Necip Fazıl göremese de aslında o yıllara kadar yapılan her şeyi ‘Arsızlığa cesaret, zinaya aşk dediler. Bir neslin ahlakını işte böyle yediler’ tespiti ile gerçeklerin resmini net olarak çekmiştir.

Star gazetesinin ilkini geçen yıl, ikincisini de bu sene yaptığı Necip Fazıl Kısakürek ödülleri bir saygı ve anma günü olarak büyük bir önem arz ediyor. Bir medya kuruluşunun attığı bu adımın gerisini tamamlamak artık devletin ve hükümetin kurumlarına kalıyor. Çünkü Üstad’ın resmini yıllar önce çektiği sorun günümüzde de sistematik olarak nesiller üzerinde yapılmaya devem ediliyor.