Neden sürekli çatýþma?

‘Soðukkanlý olalým, ortamý daha fazla germeyelim, ateþin üzerine benzin dökmeyelim’ tavsiyesinde bulunanlar bir hayli fazla. Bunlarýn samimiyetinden kuþku duyamayýz. Sonuç itibarýyla bunca güzel geliþmenin, birbiri ardýna gelen olumlu adýmlarýn heba olmasýndan endiþe edilmesi son derece tabi.

Ancak bunlarý dile getirenlerin, olup bitenin vehametini yeterince anlayabildiðinden emin deðilim. Bizi sakin olmaya davet edenler, gerçekten Türkiye’nin nereye sürüklermek istendiðinin, bunun da faturasýnýn ne kadar aðýr olacaðýnýn farkýnda görünmüyor.

Yanlýþ anlamayýn, kimsenin çýldýrmasýný ve ortalýðý daha da karýþmasýný isteyenlerden deðilim. Aksine, aklý selimle ve dikkatle hareket etmeye belki de en çok ihtiyaç duyduðumuz dönemdeyiz. Ancak ince bir çizgi var burada. Sakin olmak ve aklý selimle hareket etmek, Türkiye’yi yolundan çevirmek isteyenlere karþý kararlý hareket etmekten vazgeçmek anlamýna gelmiyor.

Türkiye, doðru adýmlarý, özellikle de geleceðini doðrudan ilgilendiren stratejik hamleleri ‘devlet aklý’yla bütünleþtirme konusunda daima sancý yaþayan bir ülke. Daha açýk ifade edersek, kendi varlýðýný ilgilendiren hamleleri, hükümet politikasý olarak deðil, ‘devlet politikasý’ haline getirerek çözmesi gerekiyor.

***

2011 seçimlerinin ardýndan ‘Bundan sonra Türkiye’de, Tayyip Erdoðan’ý bir siyasi partinin genel baþkaný olarak deðil, ‘devlet adamý’ kimliði ile göreceðiz’ deðerlendirmesini yaptýðýmda, kimlerin bana ne kadar dudak büktüðünü çok iyi hatýrlýyorum.  Baþbakan Erdoðan, bu dönemi ‘ustalýk’ olarak ifade etti. Þimdi üzerinde devletin yakýn gelecekle ilgili tüm kodlarýnýn sorumluluðu var. O nedenle elbette sakin olmalý, ama ondan ötesi kararlý olmak durumunda.

Ustalýk döneminin eserleri, öncekilerin aksine çok daha geniþ kesimlerin desteðini alarak, özellikle de ‘devlet aklý’ný doðru harekete geçirerek ortaya çýkacak. Yakýn tarihe damgasýný vuran kritik yargýlama süreçleriyle ilgili herkesin pek bir ateþli yazýlar yazdýðý dönemlerde olabildiðince sakin kaldýðým için belli çevrelerde ‘aþýrý soðukkanlý’ olmakla suçlanmýþtým.

O gün yazdýðýmý tekrarlayayým. Bu hesaplaþmalarýn Türkiye için kritik olduðuna inanýyordum. Bugün de ayný düþüncedeyim. Ama hukukla, ama vicdanlarý kanatmadan. Herkesin elinde dinlemelerin uçuþtuðu, yargýsýz infazlarýn yapýldýðý dönemde nerede durduðum, ne yazdýðým arþivlerde duruyor. Tek bir dinleme kaydýný, özel hayata dair tek bir satýrý bu köþeye ya da ekrana taþýmadým.

***

Bunun ilkesel yanýný bir tarafa býrakýyorum. Onu isteyenle tartýþmaya hazýrým. Ancak þu günlerde dile getirilip de bir türlü doðru dürüst ifade bulmayan bir gerçeði dilerseniz ben yazayým.

Güçlü bir Türkiye, bu coðrafyada baþýný dik tutan bir ülke olabilmek için; milli iradeyi merkeze alan, siyasete yapýlan kurumsal ve gayrý meþru bazý müdahalelerin ortadan kaldýrýldýðý, herkesin anayasal sýnýrlarýnda hareket ettiði bir zemine ihtiyaç vardý. Bunu saðlamak için ciddi hesaplaþmalara ihtiyaç vardý, bunlarý yaþadýk, hala da yaþýyoruz.

Ancak bu hesaplaþma, kurumlarý, mesela orduyu, mesela güvenlik bürokrasisini ve diðerlerini yok etmeye ya da takatten düþürmeye deðil, aksine zamanýn ruhuna uygun biçimde yeniden þekillendirmeye ve güçlendirmeye yönelik olmalýydý.

Sürekli yüksek tansiyonda, sürekli bir hesaplaþma duygusuyla yaþamak, herhangi bir ülkenin taþýyabileceði bir durum deðil. Eðer kritik kurumlarýnýz anayasal sýnýrlarýna çekilmiþ ve siyasetin yol haritasýna göre hareket etmekteyse, bu kavganýn ayný dozda devam ettirilmesinin kimseye yararý yok.

Bölgesindeki tüm sorunlara aktif ilgi gösteren bir ülkeyi, sürekli olarak ordusuyla çatýþmalý bir zeminde tutmanýn iyi niyetle baðdaþan bir yaný olmasa gerek.

Çatýþmaya bir de buradan bakýn.