Neden yapmamakta diretirler?

Türkiye’de son dönemde en çok tartýþýlan konulardan biri; bu malýn yerlisini yapabilir miyiz?

 

Sevgili dostlar, izninizle ben tartýþmanýn baþlýðýný deðiþtirmek ve “yýllardýr bizim üretici diye bildiðimiz montajcýlar neden yapmamakta diretirler” diye sormak istiyorum!

Aslýnda sebebi çok basit; 1946-2003 arasýnda tasarlanan ve hayata geçirilen ÝNORGANÝK TÜRKÝYE modelinin ana omurgasý “burjuvazisi dýþarýya baðýmlý montaj endüstrisi” üzerine kurulmuþtur. Bu Türkiye’ye özgü bir model de deðildir. 2. Dünya Savaþý sonrasý kurulan DÜNYA DÜZENÝ’nin özünde “Küresel Kapitalizm’e göbeðinden baðlý” burjuva yaratmak, bu burjuva sýnýfýna medya türettirmek ve bu iki yapý ile “SÝYASÝ OTORÝTE’leri” kontrol etmek yatar, kontrolün yetmediði yerde de askeri darbeler gelir. Daha açýk yazayým; 1946 devalüasyonu sonrasý Türkiye, içeride “montaj ile semiren burjuva-oluþturduðu medya-kýþkýrtýlan asker” üçgeni içinde dýþarýda kontrolü tutan YAPI tarafýndan yönetilir. Bu sürecin sonucu da açýk ve nettir; maksimum 3 bin dolara kadar vatandaþa düþen pay, 250 milyar dolarý “en noktasýnda” dahi aþamayan GSMH ve 1946-2003 arasýnda YERLEÞÝK 5.000 kiþiye ödenen 2.5 trilyon dolara yakýn faiz...

Sonuç 1: 1946-2003 arasýnda bu yolla ülkenin kaderini kontrol etmiþ olanlar þimdi verdikleri sözden, attýklarý imzadan dönüp GERÇEK ÜRETÝM YAPAMAZLAR!

Bu noktada çok önemli bir soru soralým; 2003 yýlýna kadar Türkiye’de neden demiryollarý geliþmedi ve göz göre göre TCDD sadece 1980-2003 arasýnda 100 milyar dolardan fazla zarar etti? Cevap yine ayný kapýya çýkar; ÝNORGANÝK TÜRKÝYE modelinin ikincil burjuva semirtme kaynaðý “karayollarý-lastik-benzin” denklemidir.

Sevgili dostlar, iþin bir de baþka boyutu var; YAPMAZLAR VE YAPTIRMAZLAR!

Nasýl mý? Arz edeyim...

Uzun süredir Türkiye’nin her bölgesinde konferanslar düzenliyor ve “anlatýlanlarý” dinlemeye çalýþýyorum. Türkiye, çok dinamik bir ülke, canlý bir ekonomi. Ýnanýn bana bu seyahatler sýrasýnda çok “parlak” þirketler, üretim ve geliþtirme konusunda “öne çýkmayan-çýkamayan” hazineler gördüm. Ülkem belki petrol denizi üzerinde oturmuyor ama “çok zengin bir insan kaynaðýmýz” olduðu kesin! Bu topraðýn insaný, zeki, akýllý, üretken ve kendi özüne uygun imkan peþinde... Ama “bütün düþünen, üreten, isteyen insanlarýmýzda ve firmalarda”, görüþtüðüm yetkililerinin yüzlerinde gördüðüm bir manzara var, ÇEKÝNÝYORLAR! Konuþmada belli bir noktaya geldikten sonra hep duyduðum ayný cümle: “YAPARIZ AMA X, Y, Z bizi yok eder, banka kredilerimizi kestirirler, bizi bitirirler”! ONLARLA nasýl ayný pazara gireriz, bankalarýndan kredi kullanýyoruz!

Peki doðru mu düþünüyorlar? Bu ülkede “üretim-markalaþma” diyenler çeþitli mekanizmalar tarafýndan yok mu edildiler?

Maalesef haksýz deðiller! Bu topraklar üzerinde özellikle 1946-2003 arasýnda, ne zaman “yerel þirketler, fikrini üretim bandýna taþýyan yapýlar” Bizans sýnýrlarý içinde yerleþik ulusal bir holding veya yabancý bir temsilci ile “kapýþýr” hale gelmiþler, bankalar ile aralarýnýn bozulmasýndan baþlayan birçok olay gelmiþ baþlarýna... Çok uzaða gitmeyin ve yukarýda da verdiðim bilgiler eþliðinde lütfen þu soruya cevap arayýn; neden “montaj ve getirme kalýp” harici bir ürünümüz yok! Beyaz eþya, elektronik, otomotiv firmalarýmýz 50 yýl önce de vardý, hala varlar ama onlarýn “yarýsý yaþýnda” olmayan Kore markalarý deðer olarak 5’e katlamýþ, kendi ürünlerini dünya pazarýnda rekabete taþýmýþlar, NEDEN? Araþtýrma-geliþtirme yok, markalaþma yok, yüklen faaliyet dýþý kar ve rant dinamiklerine!

Sonuç 2: Montaj damarý her yeri sardýðý gibi hemen her sektörde nefes almak isteyenlere karþý amansýz bir savaþ veriliyor. Türk firmalarý üretme kabiliyetine sahipler ama “seri üretim-markalaþma-büyüme-ortaya çýkýp rekabet etme” yoluna, korkular-baskýlar ve dolaylý-dolaysýz yaptýrýmlar sonucu giremiyorlar, girmek istemiyorlar... Ýnsanlarýmýzý bezdiren Bizans oyunlarýndan yýlmýþlar ve kavga güçleri tükenmiþ durumda!

Bu noktada yukarýda detaylandýrmama raðmen bir daha soralým; baský nereden geliyor? Özellikle içeride yapýlmayýnca “ithalat mekanizmalarý” üstünden malý kimler götürüyor?

Ýzninizle arz etmeye devam edeyim...

Baskýlar yerli ve yabancý odaklardan geliyor! X markasýný Y Holding üretiyor, Z markasýný Y firmasý getiriyor, yýlda þu kadar milyar dolar pazar payý-reklam gideri-ithalatý var! Reklam veren olduktan sonra iþ daha da kolay. Reklam verdiðin basýn seni kolluyor, rekabet eden küçük-orta firma da çalýþtýðýn bankalara kapýdan bile giremiyor!

Sevgili dostlar, bu ülkenin “üretim ve yapabilme” gücü-kapasitesi belli odaklar tarafýndan kendi kurduklarý “denklemler” bozulmasýn diye YOK EDÝLÝYOR; yeni bir potansiyelin DOÐMASINA ÝZÝN VERÝLMÝYOR!

Sonuç: Yukarýda ancak yüzde birini aktardýðým gerçekler “Bizans sýnýrlarý dýþýnda kalan “Anadolu sermayesi” dediðimiz insanlarýmýz arasýnda dilden dile dolaþýyor ve onlar da “Küçük olsun, bize bulaþmasýn, baþýmýz aðrýmasýn” þeklinde bir strateji seçerek yollarýna devam ediyorlar. Bizans’ýn sýnýrlarý içinde kalýp, AB anlaþmalarý ile “malý götürenler” bu sýnýflara hayat þansý tanýmýyorlar! Üstlerine örttükleri hatta Türkiye’nin baþýna geçirdikleri bir de “onlarý koruyan-bizi boðan bir çuval da” var ve üstünde de GÜMRÜK BÝRLÝÐÝ yazýyor!

Son söz: Türkiye’de üretmek, bu ülkeyi “yerleþik yapýlarýn elinden kurtarmak” isteyen herkese sesleniyorum; KORKMAYIN! Burasý artýk eski Türkiye deðil! KORKMAYIN!