Nedir davanız, anlatın da bilelim!

Lafı eğip bükmeden söylüyorum: Hangi düşünceden, hangi inançtan, hangi aidiyetten olursa olsun, “gazeteci” etiketi taşıyan insanların yaşadığı mağduriyet müthiş canımı sıkıyor.

Bunu “benzerler dayanışmasına” yorup, eleştirebilirsiniz.

Haklı da olursunuz.

Kunduracı olsaydım, herhalde ona göre bir “hassa” geliştirirdim ve ortaya çıkan dayanışma görüntüsüyle yine tepki çekerdim.

Böyledir bu işler...

Rezervle baksam da, gazeteciliklerini eleştirsem de, siyasi yaklaşımlarını tehlikeli, önyargılı ve düşmanca bulsam da, “Soner Yalçın-Mustafa Balbay-Tuncay Özkan” üçlüsünün “durumlarını” (mevkuf tutulmalarını) üzüntüyle karşılıyorum.

Pekala tutuksuz yargılanabilirler.

Burada, Soner Yalçın için bir parantez açmam gerekiyor:

Diyebilirim ki, Türkiye’nin en “şanslı” tutuklusu.

Her düzeyden, her camiadan, her düşünceden, hatta her ulustan destekçisi var. Hülya Avşar’dan Levent Kırca’ya, Leman Sam’dan Ertuğrul Özkök’e, Orhan Alkaya’dan Kemal Kılıçdaroğlu’na, Müjdat Gezen’den Ahmet Hakan Coşkun’a, kamuoyunca bilinen pek çok isim, Soner Yalçın’a yapılanları “kabul edilemez” bulduklarını açıkladılar.

Hatta biri (Alman Compact dergisinden Jürgen Elsaesser) Başbakan Erdoğan’a hitaben yazdığı yazıda “Soner Yalçın’ı bırak, beni al” deme yürekliliğini (!) bile gösterdi.

Rafael Sadi nerelerde? Merak konusudur.

İsrail’in çıkarlarını savunan yazılarıyla Oda TV’de arzı endam eden Rafael Sadi, Ergenekon soruşturması Soner’gillere uzanınca, ortalıktan toz oldu.

Nerden bakarsanız bakın, şanslı bir tutuklu Soner Yalçın...

Bir internet sitesi, mütemadiyen Soner Yalçın temalı haberler yapıyor. Bir televizyon dizisi, iki bölümde bir Soner Yalçın’ın durumuna gönderme yapan “repliklere” yer veriyor. Bu replikler, tekrar dönüp, o internet sitesine haber oluyor.

Böylesi kimseye nasip olmadı.

Ne Kemal Tahir’e, ne Aziz Nesin’e, ne Sadık Albayrak’a, ne de Salih Mirzabeyoğlu’na...

Bir Hürriyet gazetesi yazarı, “Soner Yalçın’ın davası, benim davamdır” diye bir yazı yazmış, daha dışarıdayken dava arkadaşına “desteklerini” sunmuştu.

Bu desteğin nedeni daha sonra anlaşıldı... Aynı zamanda, çete dayanışmasının icbar ettiği bir destekti bu ve yazarımız “Yarınki yazımda İsmail’in anasını belledim, haberin olsun” diyerek kendini (ve tabii çetesini) ele verecekti...

Benim burada üzerinde durmak istediğim konu, “Soner Yalçın’ın davası...”

Nihai olarak bize ne söylüyor Soner Yalçın ve “davası” nedir?

Bunu anlamak için de, elbette, Kemal Kılıçdaroğlu’nun “çok yararlandım” dediği kitaplarına bakmak gerekiyor.

Bakıyoruz ama Soner Yalçın’ın hangi davayı temellük ettiğini anlayamıyoruz.

Sadece pornografi...

Kimin hangi kökene ait olduğu, (varsa) Sabetaycı komplonun nerelere kadar uzandığı, hangi televizyon ünlüsünün esasında hangi tarikat büyüğünün sülbünden geldiği, hangi politikacının kimlere selam verdiği, selam verilenin esasında hangi “soy”dan dönüştürülmüş kişilerle akraba olduğu, kimlerin kimlerle evlendiği, kimlerle ticaret yaptığı, kimlerle aynı uçağa bindiği, kimlerle aynı mekanlarda boy gösterdiği, zahirde bir din aidiyetine yerleştirdiğimiz kişilerin aslında hangi farklı aidiyetten geldiği bilgisi dışında Soner Yalçın bize bir şey söylemiyor...

İşin hazin tarafı şu: Normal ülkelerde yayımlansa (normal ülkelerde böyle kitaplar yayınlanamaz), sahibini “nefret suçları” kapsamına aldıracak kitaplarıyla Soner Yalçın “büyük düşünce adamı” muamelesi görüyor.

Hemen tahmin etmişsinizdir: “Efendi 1” ve “Efendi 2” kitaplarından söz ediyorum.

Bu kitaplar kimlerin hayatını kararttı?

Hangi aileleri terör örgütlerinin doğal hedefi haline getirdi?

Hangi politikacıyı ya da sanatçıyı milliyetçi azgınlığın parçalamasına terk etti?

Soner Yalçın’ın “mağduriyetini” savunan arkadaşların, mevcut pozisyonlarını hak etmek için, bizzat Soner Yalçın tarafından mağdur edilmiş insanların haklarını da savunmaları gerekiyordu ki, bugüne kadar hiçbirinde insani ve medeni bir refleks göremedik, namuslu ve haysiyetli bir çıkışa rastlayamadık.

Bir çift söz de, ‘’Sevgili Soner, bu kitap, hapishane tarihinin herhalde bir başyapıtıdır” diyen Kemal Kılıçdaroğlu için söyleyecektim ama yer kalmadı.

En doğrusu, Kemal Bey’i kendi kendisiyle baş başa bırakmak...

HAMİŞ: Soner Yalçın destekçileri, dışarıdan nasıl göründüklerini bir de Nükhet İpekçi’ye sorsunlar.