Nefret hareketinin fedaisi!

Çok güzel şeyler olacak...

Neler neler olacak... Şubat ayını bekleyin... Harika şeyler olacak...

Ne olacak?

Mümtaz’er Türköne, olacak güzel şeylerden haberdar bilge adam tavrıyla ve gayet kendinden emin bir üslupla konuşuyor:

“Bekleyin” diyor, “Bu hükümetin akıbeti Şubat ayının ortasında belli olacak... Bekleyin.”

Sonra, “daha ötesini” müjdeliyor...

Bu yolsuzluk operasyonu bir şey değilmiş, daha ötesi varmış...

Daha ötesi ne olabilir? Bunu bizim tahayyülümüze ve algılamamıza bırakıyor ama anlıyoruz ki, Mümtaz’er, “daha ötesini” murat eden, belki de daha ötesini hazırlayan ekibin yürüttüğü çalışmalardan haberdar... “Bilen adam” makamından sesleniyor. Daha doğrusu, “olabilecek güzel şeylerden” ders alması istenenleri tehdit ediyor.

Bir an aklınızdan, idrakinizden kuşku duyuyorsunuz.

Ne olabilir ki daha başka?

Olmuş olanlara eklemlenebilecek rezalet kaldı mı ki, daha fazlası bekleniyor?

Bunu “kaset müjdesi” olarak mı okumalıyız?

Mümtaz’er bize bir başka (değişik ve algılamalarımızı alt üst edecek) soruşturmayı mı haber veriyor?

Olabilecek o güzel şey, cebrî bir darbe girişimi mi?

Bir cunta kalkışması mı?

Bir suikast mi?

Böcek marifetiyle elde edilmiş kimi mahrem konuşmaların servis edilmesi mi?

Ne?

Neyse ki, fazla beklemedik, Mümtaz’er “olabilecek güzel şeylerle” ilişkilendirilebilecek bir temennisini aktararak, kafamızdaki kimi kuşkuları izale etti ve “Olabilecek güzel şey, AK Parti’nin kapatılması mı yoksa?” dedirtti.

Bu temenni, bir Today’s Zaman yazarı tarafından da dile getirilmişti. Hani, Peygamberimiz hakkında biçimsiz (bence çok çirkin) bir benzetme yapıp, üstüne bir de üslubunu sertleştiren akademisyen-yazar... “AK Parti derhal ve acilen kapatılmalıdır” buyurmuştu. Çok sayıda destek almıştı.

Mümtaz’er de aynını söylüyor: “AK Parti hakkında kapatma davası açılmalıdır.”

Kendince birtakım gerekçeler sıralıyor...

Sıraladığı gerekçeler ayıplanınca ve ikna edici bulunmayınca, hemen tornistan edip, “Öngörüde bulundum” diyor.

Hayır, “Kapatma davalarından medet ummak ilkelliktir, gericiliktir... Hangi çağda yaşıyoruz? Partileri halk kurar, halk kapatır...” demeyeceğim.

Bildik ezberleri tekrarlamayacağım...

Parti kapatmak, evet ilkelliktir...

Evet gericiliktir...

Bunu “temenni”sadedinde dile getirmek, şeddeli ilkellik ve gericiliktir...

Konumuz bu değil.

Ben, asıl, Mümtaz’er Türköne gibi, demokrat ve meşruiyetçi kimliğiyle bilinen bir aydını inkıraz noktasına getiren psikolojiyi merak ediyorum.

Herhangi bir camiayla doğrudan ilişkilendiremeyeceğimiz harici bir isme, “AK Parti kapatılsın... Kılıçlar insin... Bazı başlar düşsün...” dedirten motivasyon nedir?

Erdoğan nefreti mi?

Daha önce de yazmıştım:

Nefret, “zehirli” bir duygudur. Patolojik bir haldir.

Bir durum, bir “şey”, bir olgu karşısında üzülürsünüz, öfkelenirsiniz; öfkeniz birtakım “karşılıklar” düşünmeye iter sizi, misliyle mukabelede bulunmak istersiniz.

Karşılık verme isteği, sürekli (ve depresif) bir duyguya dönüşüyorsa, bununla baş edemiyorsanız, hele baş edemediğiniz bu duygu “nefret” olarak ortaya çıkıyorsa, orada patoloji ve “mutlak kötülük” aramak lazım.

Kişiye yönelik nefret ve buradan türetilen “siyaset dili”, ne kadar sağlıklı, ne kadar yapıcı olabilir?