Nefret hareketinin hedefinde bir tek isim var

Üç ayrı soruşturma... Soruşturmada tek “ortak nokta”, suçlananlar arasında hükümetle de ilişkilendirilebilecek isimlerin bulunması.

O isimlerin, ayrıca, birbirleriyle ilişkisi ve bağlantısı yok.

Üç farklı kanaldan, üç farklı zamanda yürütülebilecek bir “soruşturma serisinden” söz ediyorum.

Biri Aralık ayında başladıysa, diğerleri Ocak ya da Şubat ayında başlayabilir. Ya da daha önce başlatılmış olabilir.

Fakat, soruşturmaya karar veren ve düğmeye basan “irade” (yahut iddia makamı), bunu bir “paket” olarak düşünüyor. Tek tek açıklandığında ya da bir soruşturmaya konu edildiğinde ses getirmeyebilecek (ya da daha az ses getirecek) iddialar, bir paket halinde sunulunca daha çok ses getirdi ve etkisi daha büyük oldu...

Demek ki, özellikle, böyle bir şey amaçlanmıştı.

Bu “özellikle amaçlanmış şey”, bizi ister istemez, güncel bir tartışmaya(dershanelerle başlayan ve “çürütme kampanyasına” dönüştürülen tartışmaya) götürüyor. Konuyu, ancak, bu tartışmanın ışığında anlayabileceğimiz ima ediliyor.

Kime sorsanız, bunun sadece bir “yolsuzluk soruşturması” olmadığını söyleyecektir.

Nitekim, yorumlar bu yönde yapıldı.

Birçok yabancı haber ajansı ve yayın organı, meseleyi, mahut güncel tartışmayla irtibatlandırarak verdiler ve “devlet içinde devlet” görüntüsü kazanmış belli bir gruba işaret ettiler

Devletin içinde ne olduğunu bilemeyiz.

Bu soruşturmanın, Emniyet ve Yargı içindeki “kadroların” bir eseri olduğuna (yani o kadroların inisiyatifinde ve tasarrufunda yürütüldüğüne) ilişkin çok sayıda spekülasyon yapılıyor. Bu spekülasyonlara cevap vermesi gereken kişi ben değilim.

Bilebildiğim şu:

Soruşturmayla irtibatlandırılan grup, zaten bir süredir hükümete karşı ölçüsüz ve orantısız bir savaş yürütüyor.

Hani, 28 Şubat sürecinde, “Topyekûn savaş” diye manşet atmıştı ya Hürriyet gazetesi... O manşet, bu savaşta anlamını buluyor sanki...

Geçenlerde de yazmıştım:

Bugün siyaset, tek “kanal”dan yürüyor: “Recep Tayyip Erdoğan nefreti...”

Dış ayağı ve desteği de bulunan bir “nefret hareketiyle” karşı karşıyayız ve bunun sağlıklı bir siyaset ve muhalefet dili üretmesi zor görünüyor. (7 Şubat krizinden başlayarak, Gezi ve dershane olayıyla devam eden tartışmalarda “hedef” olarak bir tek isim ortaya çıktı Recep Tayyip Erdoğan... “Erdoğansız Türkiye” söylemini, düne kadar, fazla iddialı ve naif bulurdum, pek katılmak istemezdim. Bu kanaatim değişmiş durumda. Açık açık koymamız lazım: Erdoğan’sız bir Türkiye tasarlanıyor ve bunun, hem içeride hem dışarıda, mebzul miktar ayağı var.)

Soruşturmaya gelince...

Burada Halkbank’ın durumu önem arz ediyor. Yani “hedefte” Halkbank ve bu banka üzerinde yürütülen (Türkiye’ye “para akışını” sağlayan) “ticaret” var...

Bu ticaretin, başta Amerika ve İsrail olmak üzere, birçok dış odağı rahatsız ettiği artık sır değil.

Buna ilişkin raporlar yayınladılar, yazılar yazdılar, haberler yaptılar.

Halkbank üzerinden yürütülen ticaretin, Türkiye’de adli bir soruşturmaya konu edilmesi kafaları karıştırıyor. Aynı zamanda can sıkıyor

Her şey hem çok karmaşık, hem de çok açık...