“Nefret söylemi” ve GLADIO-A’yý tahrik...

Meslektaþým Ertuðrul Özkök’ün yazýsýný okurken (AKP’li arkadaþa sorsam, HÜRRÝYET, 10.02.2015) kendimi, ünlü Ýngiliz sosyolog Anthony Giddens’in (doðumu, 1938) dünyasýnda buluyorum. Özkök’ün  beni, “duygusal demokrasi” kuramýnýn yaratýcýsý sosyoloðun kitaplarýna bir kez daha yönelten sözleri þunlar: “AKP bu seçimde de hükümeti kuracak oyu alabilir. Ama halkýn yüzde 50’sinin nefret objesi olarak yaþamaya devam edebilir mi.”

“Nefret” bir duyguyu ifade ediyor. Oysa, demokrasi, duygularýn deðil, aklýn, özellikle seçmenin “akýlcý tercihinin” üzerinde þekillenen bir sistem. Eðer demokrasinin güçlü kavramý muhalif olmayý, nefret kelimesiyle tarif ederseniz, radikal siyasetin önünü açmýþ olursunuz.

Nefret, týpký sevgi gibi, hýzla yayýlabilen ve etkileyen güçlü bir duygudur. Zaten, Anthony Giddens de “duygusal demokrasi” kuramýnýn zeminine “nefreti” deðil, “mutluluðu” oturtarak yola çýktý. Giddens’e göre, saðlýklý bir demokrasinin temelinde, zenginleþme ve refahtan çok, “ailenin mutluluðu” yatar. Ünlü sosyolog,“mutlu aileyi” sanayi devrimi/demokratikleþme öncesi dönemin tüm geleneklerinden sýyrýlmýþ, sevgi üstüne kurulu ve ana-babanýn eþitliði esasýnda þekillenmiþ bir yapý olarak tarif eder. “Duygusal demokrasi”, katýlýmcý/eþitlikçi ailenin üzerinde yapýlanýr, bu nedenle, Giddens’e göre ebeveyn kalitesi demokrasinin baþlangýç noktasýdýr. “Duygusal demokrasi”nin alternatifi eþitliksiz ve otoriter yapýlanmalardýr.”Aþiret” in güçlü olduðu coðrafyalarda demokrasinin geliþmesinde yaþanýlan zorluklar aslýnda bu kuramý doðrular niteliktedir. “Töre cinayeti” ile “bireyin tercih özgürlüðüne” dayanan demokrasiyi nasýl buluþturabilirsiniz?

Açýlýmlar ve demokrasi...

Giddens’ten devam edersek, katýlýmcý/eþitlikçi yapýlanmanýn “mutlu demokrasi” açýsýndan önemini bir kez daha anlýyoruz. Lozan Anlaþmasý’ndan bu yana varlýklarý inkar edilmiþ gayrý Müslim azýnlýklara haklarýný devreden, Dersim Katliamý için özür dileyip, “Alevi açýlýmý” sürecini baþlatan, 1990’larýn berbat günleriyle hesaplaþýp “çözüm süreci”ni ýsrarla sürdüren bir demokrasi anlayýþý bu zemine oturuyor. Erdoðan’ýn, Bursa’daki Roman toplantýsýnda yaptýðý konuþma, Ýslam’ýn “sufi” inanç sisteminin kucaklayýcý zemininde ama, siyasetteki uzantýsý “sol” renkler taþýyor.

Garip olan, “diktatörlük” ve “nefret söylemini” öne çýkartan sol ve kendisini muhafazakar olarak tanýmlayan  muhalif beyin kimyasýnýn siyasetin katýlýmý ve eþitliði öngören bu adýmlarýna uzak durmasý, hatta, “engelleyici” rol oynamasýdýr.

GLADÝO A+B

Türkiye, çok özel bir ülke oldu: Her gün gazete manþetleri, köþe yazýlarý ve TV programlarýnda yüzüne karþý “diktatör” denilen bir “diktatöre” sahip tarihteki tek ülke konumuna geldi. Daha da ilginci, Soðuk Savaþ yýllarýnda ülkeyi aðýr vesayet içinde tutan eski derin devletin (GLADIO-A) kamuoyu önündeki sözcüleri ile 17-25 Aralýk Darbesi’nde baþarýsýz olan GLADIO-B’nin aktörlerinin ittifakýna sahne oluyor. Ortak hedef: Diktatörü devirmek!..

Soðuk Savaþ yýllarýnýn Pentagon-Genelkurmay hattýnda þekillendirilmiþ, “Kemalist” cephe ile bir “hocaefendi”nin liderliðinde oluþturulmuþ “hareketin” ittifaký ibretlik görüntü olarak karþýmýza çýkýyor.

Ergenekon Davasý’nýn sanýðý Mustafa Balbay’ýn köþe yazýsýnýn, Can Dündar’ýn Türk Silahlý Kuvvetleri’ne kumpas davalarýnýn savcýsý Celal Kara söyleþisinin manþeti ile üstelik de Cumhuriyet gibi bir gazetede buluþtuðu garip bir süreç...  Bünyesinde “kuvva ruhunu” taþýmasý gereken CHP’nin emperyalist komplonun müttefiki olduðu bir siyasi trajedi...

Aslýnda, umutlarý Kandil’de...

Ahmet Türk’ün Almanya’da yaptýðý konuþmadaki þu sözleri, demokrasimiz açýsýndan alarmdýr: Seçim barajýna takýlýp seçilemezsek de bu vebal devletindir. Bizler de kendi kaderimizi kendimiz tayin ederiz. Bundan sonrasýný devlet düþünsün.

Eðer, kast ettiði, “HDP seçim barajýný geçemezse Diyarbakýr’da Kürt parlamentosunu kurarýz” senaryosu ise, bu, yalnýz Kürtler açýsýndan deðil bütün Türkiye halký açýsýndan demokratikleþmenin sonu demektir.

Bir seçim yýlýnda, GLADIO A ve B aktörlerinin birbirlerine kenetlenmelerinin sandýða dönük olduðunu düþünmüyorum. Oradan bir sonuç alamayacaklarýný biliyorlar.

Seçim sonrasýnda Kürt hareketinin atacaðý adýmlarýn ülkeyi bir “nefret kaosuna” sürüklemesini bekliyorlar.

Dertleri, askeri tahrik etmek, eski senaryolar üzerinden sandýktan çýkacak sonucu gömmekse, umutlarý Kandil’e baðlanmýþ demektir.

Ne demiþti Öcalan 30 Kasým’da ziyaretçi heyete: 4-5 ay içinde çözüm süreci kararlý yürümezse, kaos ve darbe dinamiði devreye girer...

Ýþaret fiþeðiniz buysa, ne diyeyim ben size...