Nefret ve Meşruiyet

Kutuplaşma, bölünme, nefret ne derseniz deyin. Türkiye’de insanlar, bir kısmı nefret edilen bir kısmı da nefret eden olarak yaşayıp gidiyor. Buna yaşamak denirse tabi. Aynı apartmandaki komşunuzla daha düne kadar her karşılaşmanızda merhabalaşırken bir bakıyorsunuz ki, bu merhabanın yerini öfkeli bakışlar, veya karşılaşma anlarında boynunu büküp görmezden gelme halleri almış. Bir suçluluk psikolojisiyle kuşatılmış gibi hissedersiniz kendinizi o anda, ama kırk yıl düşünseniz bile, bu psikolojiye yol açan ‘suçu’ ve ‘suçun mahiyetini bulup çıkaramazsınız. Öyle ya siz bir işkenceci, bir harami, bir ırz düşmanı, memleketin hafızasını sağa sola satan bir casus değilsiniz, o halde bu nefretin sebebi ne diye düşünür durur, ama makul bir gerekçe bulamazsınız. .. Siyasi tercihlerin, hayal kırıklıklarının, yenilgi psikolojisinin sebep olduğu aşikar olan bu yaygın nefretin, yüzdesini bilemiyoruz. Elli elliyse durum, gidişat iyi değil demektir. Ama ben bu kadar ortadan yarıldığımızı da düşünmüyorum doğrusu. AK partinin memnuniyetsizlik yaratan veya nefreti besleyen her ne varsa, araştırması çok gereklidir elbette, araştırması ve gereğini yapması lazım. Ama bunu yaparken bir suçluluk psikolojisi içinde davranmanın; makul sebepleri olmaktan ziyade bir siyasi mühendisliğin sonucu gibi görülen bu imal edilmiş nefretin, daha da azgınlaşmasına yol açacağı da muhakkak.. Bugünün ortamında, bir nefret nesnesine dönüşmeniz için, AK parti’de yönetici olmanız gerekmiyor. Potansiyel bir AK partili gibi görünmeniz, vaktiyle bu parti için iyi şeyler demiş olmanız yeterli olabiliyor. Eğer durumunuz net olarak buysa nefret edilenlerin arasında görünmekten kurtaramazsınız kendinizi. Şimdilerde hükümeti yerden yere vuruyor olsanız bile sonucu ve sizinle ilgili kanaati değiştiremezsiniz. Nitekim Orhan Pamuk defalarca ‘Türkiye’de her şey eskiden olduğu gibidir, bir şey değişmedi’ demesine rağmen, kendini bir türlü affettiremiyor. Vaktiyle destekledi ya, olay bitmiştir! Nefret duygusu, kolayca izah edilecek bir duygu değildir. Onurunuz kırılmış, bedeninize, ruhunuza unutamayacağınız maddi manevi saldırılar/ tecavüzler olmuşsa, geçmişi unutamazsınız. Yaşadığınız zulüm, yavaş yavaş nefrete dönüşür ve zamanla nefretin esiri haline gelirsiniz. Lakin bizim mevzumuz bu değil. Mevzu Bülent Arınç bey’in ifade ettiği gibi, toplumun bir kesiminin, AK partinin iktidarda kalma başarısına bir türlü tahammül edemeyip, nefret duygularıyla hareket etmesidir. Kimse kurtaramıyor kendini bu imal edilmiş nefretten. Ne Hülya Koçyiğit kurtarabiliyor kendini, ne Orhan Gencebay, ne Alev Alatlı, ne Orhan Pamuk.. Herkesin payına bu manasız nefretten bir şeyler düşüyor. Sayfa 2/2Nefret edenlerin siyasi tercihlerine, konumlarına, geçmişteki muktedir hallerine bakıyorsunuz, ve bu kesimin geçmişin travmalarından etkilenmiş bir kesim olmadığına hükmediyorsunuz. Tersine şu ya da bu ölçüde bu gerçek travmaların müsebbibi olma gibi bir durumları bile var. Nefret edilenler ise bir çok bakımdan geçmişin gerçek mağdurları.. Dişiyle tırnağıyla bir yerlere gelmiş olanlar, yani toplumun alttakileri aslında.. Diyeceğim, AK parti’nin 12 yıldır seçim kazanması, ama kazanamayanların da, iktidar kaybının yol açtığı bir çeşit ‘medeniyet kaybıyla’ hareket etmesi gibi bir durum var Türkiye’de. Tanıdıkları ve tanımadıkları her şeyden nefret ediyorlar. ‘Meşruiyeti olan bir nefret’ değil bu. Zulüm görenlerin travmalarından beslenen bir nefret değil çünkü. İmal edilmiş, ve siyasi bir imkan olarak kullanılmakta olan bir nefret söz konusu. O kadar ideolojik ki, bir devrimci şair Denizleri asan Demirel’i affedebiliyor- erdemli bir davranıştır affetmek karşı olunmaz- hatta Demirel’i günümüz Türkiye’sinin yurtseverleri arasında görüyor, ama aynı devrimci şair, bugünün iktidarından nefret ediyor. Peki Cumhurbaşkanı Erdoğan ve AK Parti, bu nefreti hak etmek için ne yaptı acaba? Deniz Gezmişleri idam eden, Türkiye’yi bir Amerikan üssü haline getiren bir siyasetçiyi affedebilen ve onu yurtsever ilan eden bir anlayış, Ali Babacan’dan, Bülent Arınç’tan, Yalçın Akdoğan’dan , Burhan Kuzu’dan, Ahmet Davutoğlu’ndan, bütün bu sevimli insanlardan, nefret etmek için acaba ne gibi bir haklılığa sığınabilir, anlamak gerçekten çok zor.. Ama varsa bir haklılık, bunu en çok da AK Partiyi yönetenlerin bir an önce görmeleri ve keşfetmeleri gerekir, soğukkanlılıkla ve makbul görülmeyecek olan savunma hallerine girmeye gerek görmeden..