Nefsini düzeltmeden dünyayý düzeltemezsin!

Bu tür uyarýlarý veya çaðrýlarý insan önce kendisine yapar. 

Ýnsanýn kendi kendini uyarmasý, kendi nefsine telkinde bulunmasý, kendi önüne hedefler-amaçlar koymasý yadýrganmamalý. Ýslam âlimleri ve kâmil þahsiyetler nasihatlerini önce kendi nefislerine yapmýþlardýr. Çünkü en büyük mücadele insanýn kendi iç dünyasýnda verdiði mücadeledir.

Ýmtihanýn, savaþýn, mücadelenin sürekli olduðu tek alan insanýn nefsidir.

Ýyi ile kötünün, hayýr ile þerrin, hak ile batýlýn mücadele alaný nefistir.

“Vallahi ben, vefatýmdan sonra Allah’a þirk koþmanýzdan korkmuyorum, fakat nefislerinize uymanýzdan korkuyorum” buyuran Peygamber Efendimiz (sav) “en þiddetli düþmanýmýz” olarak nefsi göstermiþtir. 

Bu yüzdendünyaya nizam vermek isteyen insan önce kendi iç âlemine nizam vermelidir.

Dünyadaki zulümleri, haksýzlýklarý, cehalet ve sefaleti bitirmek için hareket geçen insan önce kendi nefsindeki zulmü, cehaleti, batýlý temizlemelidir.

Küresel düzeydeki adaleti saðlamanýn ilk adýmý insanýn kendi içinde adalet terazisini doðru kurmasý, yani fýtratýndaki kuvveleri/yetenekleri orta yol üzere yani itidal üzere kullanabilmedir. 

Yüce Allah’ýn buyurduðu gibi, “Nefse ve onu þekillendirip düzenleyene; ona kötü ve iyi olma kabiliyeti verene yemin olsun ki, nefsini arýndýran elbette kurtuluþa ermiþtir. Onu arzularýyla baþ baþa býrakan da ziyana uðramýþtýr”. 

Âlemin kurtuluþu için yola çýktýðýný iddia eden insanýn önce kendi âleminin kurtuluþunu yani nefis tezkiyesini yapmasý gerekir. 

Temizlik dâhilden harice doðru dalga dalga yayýlan, özde yoksa zahirdekiyle saðlanamayan bir durumdur. Kendi evini pislik götürürken çevreciyim diye küresel temizlik çaðrýlarý yapan insan sadece kendisini kandýrmýþ olur. 

Kurtarmak, düzeltmek, deðiþtirmek, fethetmek, kazanmak gibi eylemlerin baþlangýç noktasý insanýn kendi nefsidir. 

Nefsi iþgal altýnda olan hiçbir fetihte bulunamaz.

Dünyanýn kurtuluþu, mutluluk ve saadeti üzerinde kafa yormak, dertlenmek, gayret ve çaba içine girmek elbette çok anlamlýdýr. 

Müslüman bireyin insanlýða mutluluk getirme gibi yüce bir gayesi elbette vardýr ve olacaktýr. Ama bu gaye salt dünyevi bir gaye deðil, haddizatýnda uhrevi boyutu olan bir gayedir.

Tüm ideolojiler ve felsefi akýmlar gibi dinler de insanýn mutluluðunu esas alýrlar. Ama bu amaç diðerlerine ek olarak daha aþkýn bir niyetle zenginleþmiþtir. O da insanlýðýn mutluluðunu saðlama amacýnýn Allah’ýn rýzasýný kazandýracak bir vesile olmasý ve sonsuz bir hayata zemin hazýrlamasýdýr. 

Bu yüzden dinler dünya-ahiret saadeti arasýnda bir iliþki ve bir bütünlük kurmuþlardýr. 

Ahlak, adalet erdemine ulaþmakla mümkündür. Ýbn Sina da tam mutluluðun ancak insandaki ruhi ve bedeni tüm erdemlerin birleþmesi yoluyla saðlanabileceðini söyler. 

O halde insanlýðýn mutluluðu için erdemli bir hayat yaþamak, insanlýðýn önüne erdemli bir hayat sunmak ve küçük âlemimizden büyük âleme kadar bunun mücadelesi içinde olmak gerekiyor. 

NOT: Ýslam âleminin Ramazan Bayramýný tebrik ediyor, iki cihan saadetine vesile olmasýný diliyorum. Allah bizleri nefislerinden baþlayarak dünyayý düzeltme idealiyle hareket eden, tüm insanlýða barýþ, adalet, huzur ve saadet getirmek için mücadele eden hayýrlý kullarýndan eylesin.