Nehir yatağını buldu, teker tümseği aştı…

Cumhurbaşkanı Erdoğan, dün Kültür Sanat Büyük Ödülleri Töreni'nde konuştu. Milletçe beklediğimiz sanatçıyı tarif etti.

“Biz o gönül eri sanatçıyı bekliyoruz. Beklediğimiz o sanatçı, önce kendisi olacaktır. Davasını sanatıyla ifade edecektir. Beklediğimiz o sanatçı, ait olduğu milleti hor görüp sürekli şikâyet etmek yerine kendi sanatını sürdürecektir. Beklediğimiz o sanatçı, muhalefetini, sosyal medya hesabından savurduğu siyasi polemiklerle değil kanatlanıp uçurduğu sanatıyla gösterecektir. Bu sanatçıyı benim kadar aziz milletimin de beklediğine inanıyorum.”


Sayın Cumhurbaşkanının altını çizdiği hususlara bakalım.

1. Sanatçı gönül eridir. Milletin gönlünde/yüreğinde ne varsa, sanatçı onu terennüm eder. Tevazu sahibidir, hoşgörülüdür, Allah için sevmeyi bilir.

2. Kendisidir. Bu öyle esaslı bir ölçüdür ki… İnsanın kendisi olması öyle değerlidir ki… Vicdanını, aklını bir yerlere ipotek ettirmez, kiraya vermez. Allah’ın verdiği aklı, akletmek için kullanır. Böyle yapınca da ne PKK’ya, ne FETÖ’ye, ne de ideolojilere kapılanmaz…

3. O bizim değerlerimizin sanatçısıdır. Evet, dava insanıdır. Davası, i'lâ-yi kelimetullahtır. Allah’ın adını yüceltmektir. Hayatın anlamının, Allah’ın rızasını kazanmak olduğunu bilir. Allah’ın verdiği kabiliyetleri; Allah, millet, devlet, vatan için değerlendiren insandır, bizim sanatçımız.

4. Beklediğimiz o sanatçı, milletimizi hor görüp sürekli şikâyet edip durmaz. Milletin değerlerine yabancı, bilhassa Batı kültürü ve ahlâkının bir mukallidi, hayranı bizim sanatçımız olamaz. Milletimizi hor görüp, yabancı kültür ve yaşam tarzlarına öykünen bizim sanatçımız olamaz.

Bizim sanatçımız milletimizin değerlerine meftundur, bağlıdır. Milletimizin mana köklerine tutunmuştur.

Milleti hor gören, sanatçı değil, etki ajanıdır, beşinci kol faaliyetleri için hazır elemandır…

Bilim ve teknoloji insanlığın evrensel birikimidir. Bilim ve teknoloji söz konusu olunca herkesten, her milletten istifade eder.

Bizim sanatçımız şikâyet eden değil, şükredendir.

Bu, yönetenlerin her yaptığına kavuk sallamak değildir. Doğruyu söylemeyi, Hakk’ın hatrını âli tutmayı asla terk etmez.

Bunun yolu yordamı, üslûbu “bizce” olmalıdır. Eleştiri vardır, ülkeyi yönetenlere düşmanlık yoktur.

Yapıcılık vardır, yıkıcılık yoktur…

Bugün sanat dünyası, maalesef yabancı kültür, düşünce ve ideolojilere esir/köle olanlarca parsellenmiştir.

Öyle ki, Cumhur İttifakından, bugünkü yönetimden yana olmak, belli zihniyet sahiplerini çıldırtmaktadır.

Maalesef, bir dönem Türkiye’de, bu faşist zihniyet sahipleri, kendi sanatçılarını yetiştirmiştir.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ifadeleriyle; “Tarihini bilmeyen, kültürüne yabancı, değerlerine bigâne nesiller yetiştirme çabaları yüzünden ülkemiz, milletimizi huzura ve zenginliğe ulaştıracak altın kıymetinde yıllarını ve imkânlarını heba etmiştir.”

Çözümü yine Sayın Cumhurbaşkanı işaret ediyor:

“Milletimizi dalından kopan bir hazan yaprağı gibi küresel rüzgârların önünde savurmak isteyenlere meydanı bırakmayacağız. Edebiyatından mimarisine, insanî, dinî ve fikrî değerlerinden coğrafi varlıklarına kadar tüm unsurlarıyla medeniyetimize sahip çıkacağız. İnşallah önümüzdeki dönem, bizden sonraki nesillere bırakacağımız en iftihar verici eserimiz bu olacaktır."

Diyoruz ki;

Artık korkutulmuş ve ürkütülmüş bir millet yok. 15 Temmuz’da tankların önüne atlayan, mermilere göğsünü geren, Çanakkale ruhu ile ayakta bir millet var.

Nehir yatağını buldu, teker tümseği aştı…