Nerede benim bayramlarým?..

Geçmiþi özlemek yaþlýlýk alameti olabilir ama ben de, “Nerede o eski bayramlar” diyenlerdenim. 

Haksýz da sayýlmam… 

Dünyanýn kuruluþundan bu yana en hýzlý ve en çarpýcý deðiþimi bizim kuþak yaþadý. 

Rahmetli babamla birlikte tohumu karasabanla ekip, ekini orakla biçtiðimiz, kaðný ile harmana taþýyýp, günlerce düven sürdüðümüz, yel ile harman savurduðumuz, buðdayý deðirmende öðüttüðümüz; rahmetli anamýn hamur yoðurup ekmek yaptýðý dönemi fiilen yaþadým, kendimce katký saðladým. 

Ocakta piþen yemeði yedim, kuzinede çay demledim, döþemeye uzanýp; gaz lambasý ýþýðýnda ders çalýþmakla nasiplendim... 

Yanlýþ anlamayýn, bin hanelik merkezî bir kasabanýn þartlarýndan bahsediyorum ki, Anadolu’nun il ve ilçe merkezleri dýþýndaki genel görünümü buydu. 

  

Her þey deðiþiyor...  

Bizden öncekiler de asýrlar boyunca öyle yapmýþ, ayný hayatý yaþamýþlardý. 

Ama sonrasýnda, dünyanýn bile baþýný döndüren bir deðiþim fýrtýnasýna þahit olduk. 

Bu ortamdan o yýllara baktýðýmýzda, sanki “cilalý taþ devri”nden buraya ýþýnlanmýþýz zannedersiniz.  

*** 

Ama bu arada; o günlerle birlikte birçok güzelliklerimiz de maalesef “tarih” oldu. 

Hatta hýzlý deðiþimle gelen bu “yozlaþma”nýn, gelenek ve göreneklerimizi geçip, dinî deðerlerimize kadar ulaþtýðýný görüyoruz. 

Hayatýný ve münasebetlerini dine göre dizayn eden anlayýþýn, “sýð ve kolaycý” bir anlayýþla, dini; kendi hayatýna göre esneten bir tutuma evirildiðini üzülerek müþahede ediyoruz. 

Karþý mahallenin “Türkiye muhafazakârlaþýyor” yaygaralarý, konjonktürün de rüzgârýyla yaygýnlaþan “muhafazakâr” görüntünün gerisindeki “nitelik” problemini perdeliyor. 

  

Nerde eski bayramlar...

Neyse… Biz “eski bayramlar”a dönelim. 

Bir çocuk olarak, çevremde ve ailemde günler öncesinden baþlayan yoðun bayram hazýrlýðýný yudum yudum hissederdim. 

Ýlk adým, Amerika’nýn hýþmýndan dolayý sýký kontrol ve bin bir güçlükle yetiþtirdiðimiz haþhaþý, çarþýdaki yaðhaneye götürerek “yað çýkartmak”la baþlardý. 

Haþhaþ yaðý ve sadeyaðý, bayramýn hemen öncesinde hazýrlanan çeþit çeþit yemeklere, içiyaðlý böreklere ve tabii ki bayram biþilerine lezzet katardý. 

Arefe günü evin erkekleri olarak bizim en önemli görevimiz de mezarlýklara gidip, büyüklerimize “bayram hediyeleri”ni vermekti. 

Bayram heyecanýný o akþamdan yaþamaya baþlardým ama dürüst olmak gerekirse, “Gece yanýmda yatýrýrdým” diyeceðim bayramlýðým pek olmazdý. 

  

Bayramla gelen barýþ…

Gün, bayram namazýyla baþlardý. Hemen sonra da, önceden hazýrladýðým süslü torbamý ve “özel imalat biþiliðim”i kaptýðým gibi “bayramlýk” ordusuna katýlýrdým.   

*** 

Ve hikmetini sonra anladýðým bir bayram geleneðimiz... 

Öðleye doðru bütün mahalle köy odasýna toplanýrdý. 

Sinilerle getirilen yemeklerle dev salonda onlarca sofra dizilir, hep birlikte yemek yenir, sohbet edilirdi. 

Bu basit gelenek aslýnda “bayram”ýn tam tahakkukunu saðlardý. 

Çünkü ev ve tarla komþuluðundan kaynaklanan kýrgýnlýklar, bu yemek ve muhabbet esnasýnda eriyip gider ve hayat; “beyaz sayfalar”la devam ederdi.   

  

O bayramlara ihtiyacýmýz var

Þimdi ne köy odasý kaldý ne de bayram sofralarý... 

Ama ben; “ihtiyaca binaen” bu geleneðimizi sýk sýk hatýrlarým. 

Ülke olarak birlik ve beraberliðe en çok ihtiyacýmýz olan bir dönemdeyiz. 

Ortak tehditlere karþý, toplum olarak ortak bir tavýr alamýyor olmamýz, o tehditlerden daha büyük bir tehlikedir. 

Bugün Amerika emperyalizmine ve köleleri FETÖ’ye, bütün siyasi ve etnik farklýlýklarýmýzla birlikte karþý koyamamak millî bir zaaftýr. 

Bayramlar, bu birliðe vesile olabildiði sürece ”bayram” demektir. 

Yoksa þimdiki gibi sadece “tatil”den ibaret kalýr.  

*** 

Bayramýnýzý tebrîk eder; þuuruna erdiðimiz nice bayramlar dilerim.