Bir kaç noktaya değinelim:
Allah’u Teâlâ’nı bu mâsum kullarının acılarını, kaygularını ve içlerindeki tufanları duymadığımız sürece, sûreten /şeklen insan olmaktan, sîreten/rûhen insan olmaya nasıl ulaşabiliriz?
Meselâ, akademisyen ve de Seyyid Rızâ’nın mensub olduğu mezhebe bağlı bir tarihçi olduğunu söyleyen bir okuyucu, ‘Siz o çok Müslüman olan idrakinizle Dersim Faciası’nı ancak 70 yıl sonralarda mı farkedebildiniz?’ diyor. Eğer, dediği gibi olsaydı, hiç yüksünmeen, kendisine, ‘Haklısınız..’ derdik. Ancak ‘tarihçi’ de olduğunu söyleyen bu arkadaş, herhalde, ‘Tunceli’ denilmeyip Dersim’den söz edilmesinin bile ‘Cumhûriyet’e karşı çıkmak’ olarak değerlendirildiği o zaman diliminde, Dersim’de neler yaşandığını, 1965’lerde Müslüman kamuoyuna en çarpıcı şekilde duyuran ismin merhûm Necîb Fâzıl olduğunu bilmiyor.
Muhakkak ki, o facia ile ilgili olarak başkalarının yazıları da vardı belki, ama açıkça yazamıyorlardı.
Nitekim, 1970’lerin ünlü Hava Kuv. Komutanı Gen. Muhsin Batur, hâtırâtında, ‘1936-37’lerde, Harbiye’de öğrenci iken El’Aziz’e götürüldüklerini’ yazar; ama, oraya niçin götürüldüklerini ve orada neler yaptıklarını yazamıyacağını, bundan dolayı okuyucularından özür dilediğini’ de belirtir. Ama, ‘taife-i laicus’, bu notu görmezlikten geldi. Ama, ‘müslüman’ kalem erbâbı onu da taa o zamanlar, Müslüman halkımıza duyurmaya anlatmaya çalıştı.
Kezâ, laik kesimden olsa da, 1970’lerde, Hasan İzzettin Dinamo‘nun ‘Kutsal İsyan’ gibi kitaplarında, Dersim’de mağaralara sığınanların oralarda nasıl öldürüldükleri anlatılmıştı, ama, ‘laik taife’ bunu da duymazlıktan gelmişti.
Dahası, bu korkunç cinayetlerin kamuoyuna ‘Müslüman’ hassasiyetiyle duyurulmasından hiç memnun olmadılar; çünkü ‘alevî’ kamuoyunun o tarafa yatabileceğinden korkuyorlardı. Bir kısım ‘alevî’ler, ‘cellâdına âşık olmak’ sendromu sergileyerek o cenaha halen de destek vermektedirler.
Dersim Gailesi’nde nelerin yaşandığını, 13 binden sivil insanın öldürüldüğünü resmen açıklayan, Başbakan Erdoğan değil de, başkaları olsaydı, o çevrelerin onları nasıl kahramanlaştırdıkları görülürdü.
Müslümanlar, kimliklerini sormadan mazlûmların yanında yer alırlar.