Nerede yanlış, nerede doğru yaptık?

William J. Bennett’in ismini Amerika eğitimi ve siyasetiyle ilgilenenler hatırlayacaktır. Bennett, ABD Başkanı Ronald Reagan’ın kabinesinde 1985’ten 1988’e kadar eğitim bakanlığı yaptı. TV’lerde sık görülen bir sima. Eğitim, siyaset ve din üzerine çok sayıda kitabın yazarı. 

Sıradan bir yazar da değil. New York Times’in çoksatan listelerine girebilen bir yazar. D. Wilezol adlı bir yüksek lisans öğrencisiyle birlikte yazdığı ve 2013 yılında yayımlanan son kitabı Üniversite, Okumaya Değer Mi? (Is College Worth It?) başlığını taşıyor. Bakanlığının üzerinden yıllar geçtiği halde, eğitimle ilgili yazmaya ve üretmeye devam ediyor...

Genel olarak söylersek, geçmişte doldurduğu pozisyon gereği bir eğitim bakanı, sıradan birçok eğitim profesörü veya analistinin sahip olmadığı bilgi ve tecrübeye sahip.

Üniversitelerde eğitime ilişkin gerçek hayattan kopuk analizlerin yapılması, sadece bizde değil, dünyada da çok yaygın. Dolayısıyla sırf kendisinden sonraki eğitim bakanlarını veya siyasi partileri kötülemek maksadıyla yapılmıyorsa şayet, bir eğitim bakanının düşündükleri, gerçekçi olabilir ve dinlemeye değer.

Örneğin, geçen aylarda çokça tartışılan TEOG’dan hareketle, eski Milli Eğitim Bakanlarının ortaöğretime geçişle ilgili tecrübe ve görüşlerini dinlemek, ilginç ve öğretici olacaktır. Bugünden geriye doğru bakıldığında doğru veya yanlış görünen birçok kararın, o günün şartlarında hangi aktör ve gerekçelerle alındığının bilgisine çoğu zaman kamuoyu sahip değil.

En genel haliyle öngörülenler nelerdi, sonuçlar ne oldu? Nerede hata yapıldı? Nerede isabetli karar alındı?

OKS’yi kaldırıp üç SBS getiren Hüseyin Çelik, bugün ne düşünüyor?

Genel liseleri Anadolu liselerine dönüştürme kararını alan ve üç SBS’den tek SBS’ye geçiş yapan Nimet Baş, bugün ne düşünüyor?

Ömer Dinçer, ortaöğretime geçiş ile ilgili ne planlıyordu? Şimdi ne düşünüyor?

Sadece ortaöğretime geçiş değil, Bakanların eğitime ilişkin hemen her konuda paylaşacakları bilgi, belge ve tecrübeler önemli.

Bakanlıktan ayrıldıktan yaklaşık bir yıl sonra bir hafta sonu Ömer Dinçer, SETA’da uluslararası öğrencilere konuşması için davet edilmişti. Ömer Hoca, İstanbul’da hocalık yaptığı yıllardan başlayarak Başbakan müsteşarlığı ve Milli Eğitim Bakanlığı yaptığı dönemlere kadar yaşadığı birçok olayı, oldukça keyifli bir şekilde anlatmıştı. Çoğu bizim gibi gelişmekte olan ülkelerden gelen uluslararası öğrencilerin kendi ülkelerinin kalkınması için çok önemli dersler vardı konuşmasında.

Konuşmasından sonra Ömer Hoca’ya, yakın bir dönemde 2005-2008 yılları arasında İngiltere’de eğitim bakanlığı yapan Andrew Adonis’in 2012 yılında yayımlanan Eğitim, Eğitim, Eğitim: İngiltere Okullarını Reform Etmek başlıklı kitabından bahsettim. Bir grup arkadaşla birlikte bu kitabı SETA’da henüz müzakere ettiğimizi ve neden bizim bakanlarımızın da kendi dönemlerini anlatan anılarını yazmadığını merak ettiğimizi aktardım. Hocanın notlarını ve anılarını yazmasının, eğitim analizleri ve bundan sonraki eğitim politikaları açısından çok önemli olduğunu ısrarla vurguladım. Müsteşarlık dönemine ilişkin notlarını yazmaya başladığını öğrenince de mutlu oldum.

Aynı partiden eğitim bakanlığı yapmanın ve dolayısıyla diğer bakanların hakkında konuşmanın çeşitli zorlukları var. Halefleriniz yanlış bir şey yaptıysa, onu değiştirdiğinizde, “yapboz” eleştirisine davetiye çıkarıyorsunuz; onu devam ettirdiğinizde ise yanlışı sürdürmüş oluyorsunuz. Seleflerinizin yanlışlarını söylediğinizde, birçoklarını konuyu şahsileştirileceğinizi düşünecektir.

Bütün bu risklere rağmen, bakanların en azından kendi dönemlerine ışık tutan bilgi, belge ve tecrübeleri kamuoyuyla paylaşmaları gerektiğini düşünüyorum. Çünkü bu paylaşımlar, öğretici olacak ve yeni kararların daha isabetli olmasına yardımcı olacaktır.

Bitirirken, günümüzle ilgili de bir not düşmek istiyorum. Nabi Avcı’nın günlük tutup tutmadığını bilmiyorum ama güçlü bir kalemi olduğunu biliyorum. Bakanlık görevinden ayrıldıktan sonra bugünkü tecrübelerini kamuoyuyla paylaşmasını çok isterim.