1 Kasım günü seçmenin önüne konulan sandıktan net, kemiksiz, tertemiz bir milli irade çıktı. 7 Haziran’da çıkmayan ve muhalefetin polemikçiliği nedeniyle kurulamayan hükümet, olabilecek en güçlü ve anlamlı yetkilendirmeyle 1 Kasım sandığından çıktı. Seçmenin yüzde 49.41’i, 316 milletvekili verdiği AK Parti’yi 2019’a kadar Türkiye’yi tek başına yönetmesi için görevlendirdi. Muazzam bir başarı.
1 Kasım sonuçları üzerinden bakıldığında, AK Parti desteğini kazandığı fazladan 4 milyon oyla tabanını 23 milyona çıkardı. 81 ilde de oyunu artırmış olması önemli elbette ama asıl ehemmiyetli konu, 14 Temmuzda KCK’nın devrimci halk savaşı başlatmasından, terör ve kaosa yatırım yapan çevrelerin ise iç savaş çıksın diye çabalamasından beridir beliren riski AK Parti’nin bertaraf edebilmesi oldu. AK Parti bunu, ülkenin her yerinden, farklı etnik, dini, mezhebi kimliklerin, farklı gelir, eğitim ve kültüre sahip toplum kesimlerinin teveccühünü kazanarak başardı.
7 Haziran’da AK Parti’nin güneydoğuda oy kaybetmesiyle görünür olan o üzücü ve ürkütücü “çözülme” halinin tam da öyle olmadığı anlaşıldı 1 Kasım’da. Bir nefes alındı. Bu anlamda AK Parti, Türkiye’nin siyasi tutkalı olmayı sürdürüyor.
Seçmenin güvensiz koalisyonlarla değil 13 yılın ve 12 seçimin ardından tek başına ve güçlü bir hükümetle yoluna devam etmek istemesinin pek çok anlamı var elbette. Bunların başında, toplumun kahir ekserisinin Türkiye’nin istikametine inanması, AK Parti’nin kurmay zekasına ve yönetme becerisine hala büyük güven duyuyor olması geliyor.
Bir diğer önemli nokta, seçmenin iradesini teslim ettiği siyasi partiyi azlederken (7 Haziran) ve yetkilendirirken (1 Kasım) aslolanın kendisi, vekil olanın o olduğuna dair siyasi bilinci. Bu bilincin gelişmişliği, kararlılığı ve dirayeti şu an Türkiye’nin, bölgenin ve dünyanın içinden geçtiği zorlu konjonktüre karşı en güçlü sermayemiz.
AK Parti, bunun kadrini kıymetini en iyi bilen ve o yetki devrine ciddiyetle talip olan tek parti hali hazırda. Bunu bir kez daha kanıtlamış bulunuyor.
Bu toplumsal ve siyasi iradenin birlikteliğidir 7 Haziran’ı sadece AK Parti için değil Türkiye için büyük bir siyasi zafer kılan. 7 Haziran’da sandıktan hükümet çıkmamasını ülkenin zayıf noktası olarak değerlendirip PKK’dan IŞİD-DAEŞ’e, DHKPC’den FETÖ’ye her türden terör örgütünü üstümüze salan yerel, bölgesel ve küresel güçlere bu sayede güçlü bir cevap verebildi çünkü Türkiye. Elhamdülillah.
Türkiye’ye yönelen ve giderek daha sofistike bir hal alan saldırılara karşı bütün kurumlarıyla devleti, bütün kesimleriyle toplumu bir araya getirme başarısı öncelikle Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ait. 7 Haziran bunu dosta düşmana bir kez daha gösterdi.
Muazzam siyasi başarı ise hiç kuşkusuz AK Parti Genel Başkanı Ahmet Davutoğlu’nun. Devraldığı parti teşkilatı ve tabanıyla kurduğu bağ kadar, devletin ve cumhurun başkanıyla yakaladığı uyum da, sadece kendisine ve AK Parti’ye değil netice de Türkiye’ye iyi geliyor. Balkon konuşması bunun şahikası sayılmalı.
Öte yandan seçmenin mesajını doğru anlayan ve durumu telafi etmeye çalışan tek parti konumunda AK Parti. AK Parti’nin yüzde 9’un kendisinden neden vazgeçtiğini anlamak, kırgınlığını, kızgınlığını, inançsızlığını ya da bıkkınlığını fert fert gidermek için bir çabaya girmiş olması, hem seçimlerin partiler açısından ne kadar öğretici olduğunu hem de kimsenin iradesinin kimseye zimmetli olmadığını gösteriyor. Artık iyice çirkin bir iftiraya dönüşen “AK Parti seçmeni koyundur, sürüdür tebaadır” söyleminin absürdlüğünü ispatlaması da cabası.
Dışsal faktörleri dışarıda tutarsak 1 Kasım seçimleri, AK Parti teşkilatlarının da, seçmenin de 7 Haziran’ı telafi etmek istediği seçimler oldu. Çok da güzel oldu. Hayırlı uğurlu olsun inşallah.