
Birkaç gün önce bir video izledim. Netanyahu, İsrail'de katıldığı bir düğünde, ceketini çıkarıp düğün sahibi kadına giydiriyordu. Ne var bunda, deyip geçecektim ki, paylaşımda kadının Yahudi Kürt (!) olduğu yazıldığını görünce durup seyrettim. Kürt'ten Yahudi olmayacağını biliyorum. Ama konumuz bu değil. Videoda öyle söylendiği için kullandım bu ifadeyi. Ayrıca videoyu paylaşan ya da paylaşanlar özellikle kadının Yahudiliğinden öte Kürtlüğünü öne çıkarıyorlardı. Dikkatimi çekmesi bu yüzdendi. Kendilerince, bölgemizdeki ezilenlerin, mağdurların hamisinin İsrail olduğu mesajını vermek istiyorlardı. Tabi sembolik ve küçük bir görsel de olsa mide bulandırıcıydı. Kurulduğu günden bu yana seksen sene boyunca durmadan Müslüman kanı döken, son iki senede Gazze'yi yerle bir eden, yetmiş bine yakın insanı katleden, onun en az iki katını yaralayan, insanların evlerini barklarını başlarına yıkan katil bir ülkenin başbakanının mazlumların, mağdurların, hakları gasp edilenlerin hamisi gibi gösterilmesi kanıma dokundu. Bir de Netanyahu'nun ceketinin altına girmek için can atan Müslüman (!) Kürtler aklıma gelince, deyim yerindeyse çarpılmışa döndüm. O da nereden çıktı, demeyin, piyasada mebzul miktarda var bunlardan. Kürt-Yahudi ittifakının imkanları başlığı altında konferanslar, seminerler düzenleniyor, toplantılar yapılıyor, yurt dışında. Sadece Kürtler de değil, başka Müslüman (!) topluluklar ve kişiler de artık bu eğilimlerini gizleme gereğini bile duymuyorlar. Azerbaycan'da, Irak-Kürdistan bölgesinde İsrail bayraklarıyla yapılan gösterileri ya da gösteriler sırasında İsrail bayrağını bedenlerine saranları hepimiz gördük, izledik ve tabi kahrolduk. Bir Müslüman bunu nasıl yapabilir diye.
Videonun şokunu üzerimden atmamışken, İsrail'in Somali'den ayrılıp bağımsızlığını ilan eden ve Somaliland adını alan bölgenin bağımsızlığını tanıdığına ilişkin haberler geldi önce. Sonra Somaliland'da İsrail'in bu kararı üzerine yapılan kutlamaları izledim televizyonda. Bayrağında "La ilahe illallah-Muhammedur'resulullah" yazan bu bölgenin başı örtülü kadınları, dindar gençleri, yaşlıları bedenlerine İsrail bayraklarını sararak kutlama yapıyorlardı.
Bugüne kadar bir Müslüman'ın Netanyahu'nun himayesine girmeyi düşünmekten bile ar duyacağını sanıyordum. Ama öyle değilmiş. Pek ala olabiliyormuş, ya da içeriden ve dışarıdan birileri İsrail'in bir kurtarıcı gibi görülmesini sağlamaya yönelik uygulamalarla buna zemin hazırlıyormuş.
Somaliland'ın lideri ile İsrail başbakanı Netanyahu arasında gerçekleşen görüntülü aramanın videosunu da izledim. Telefonun Somaliland ucundaki adam Müslüman görünümlü Siyonist Arapların dillerinden düşürmedikleri bir teraneyi dillendiriyordu: "Bibi...Bibi...Habibi..." diyordu. Bibi de gevrek gevrek gülüyordu, mutluluktan dört köşe olmuş vaziyette. Bibi, Netanyahu'nun İsrail'deki lakabıdır bildiğiniz gibi.
Bana göre şimdi durup düşünme zamanıdır. Nasıl bir alçak düzen kurulmuş ki kanlı katiller kurtarıcı postuna bürünebiliyorlar? Ya da Afrika'daki, başka yerlerdeki Müslüman toplulukların başlarındaki liderler, Netanyahu'dan daha büyük zalimlerdir midir ki insanlar, Netanyahu'ya bile sığınabiliyorlar, Ceketinin, himayesinin altına girmeye can atıyorlar? Kuşkusuz korkunç olduğu kadar kara kara düşünmeyi gerektiren bir manzara ile karşı karşıyayız. İşi gücü bırakıp buna odaklanmalıyız. Ortadoğu halkları, Afrika'nın garibanları diktatörlerin işkencelerindense Netanyahu'nun ceketini tercih ederiz noktasına nasıl geldiler?
Bir arkadaşımla bu konuyu konuşurken, basit, dedi, evin çocuğunu durmadan döversen, sevgiyi dışarıda arar ve sonunda bir sapığın, katilin, hırsızın eline düşer,