Newroz’a, bahara, barışa doğru

21 Mart’ta Öcalan dünyanın, Türkiye kamuoyunun ve Diyarbakır’da toplanacak kalabalığın şahitliğinde silahlı Kürt siyasi hareketine “kongreni topla, kararını al ve silahı bırak” diyecek. 

Şubat başından beri Kandil ve Kandil’i kıblesi belirlemiş olanlar bu çağrının yapılmasını engellemek, netliğini kırmak, olmadı etkisini nasıl azaltmak için uğraşmakta.

Bu çabayı da, çaba sahiplerini de 2013’ten beri gayet iyi tanıyoruz aslında.

Aynı kadro barış mesajı vereceklerin kapısını itinayla çalmazken, Kandil’i yol eylemekte ve silah bırakmasınlar diye KCK’ya gerekçe üretmekle, silahlı yapıya “bu hükümet demokrat değil”, “çünkü Erdoğan diktatör” dedirtmeye çalışmakla meşgul.

Nisan Mayıs gibi Hasan Cemal de dağlara çıkıp silaha romantizm katarsa tam olur. 

Gişe memuru olmaktan korkmak

İşin aslı IRA yöneticileri de silah bırakmakta zorlandı. Bunun “insani” bir yanı da var. İrlanda barışında görev alan, silah bırakma sürecine tanıklık eden isimler şunu diyor: “Silahlıyken kendini güçlü etkili hissedenler birden bire işsiz niteliksiz kalmaktan, gişe memuru olmaktan korktular”.

IRA 2005’te silah bırakmasına rağmen hala bazı sosyal psikolojik sorunlar yaşanıyor İrlanda’da. 2014 sonunda Stormont House Anlaşması imzalandı bu sorunları aşmak için.

Türkiye de buna hazırlanmalı. Ama önce Kürt siyasi hareketi hazırlanmalı. Şehirlerde hücre yapılanmasına gitmek, YDGH’yı kontrol edilemeyen ergenler diye sunmak, mermiyi namluya sürer gibi gençleri sokaklara çıkarmak yerine kendisini barışa hazırlamalı Kürt siyasi hareketi. 

Çözüm süreci “Kandildekiler silah bıraksın” anlamına gelmiyor çünkü. Türkiye’de yaşayanlar ve yaşamak isteyenler silahı sadece ellerinden değil zihinlerinden de çıkarsınlar,  siyasete talip olanlar silahın gücüne yaslanmadan sözün gücüne inansın diye sürüyor.

HDP’nin tercihi

HDP’nin çözüm sürecinde önemli bir işlevi var. Hükümetin oluşturduğu mekanizmada İmralı ile Kandil arasında mekik dokuyor ve bu sayede silahlı Kürt siyasi hareketi içinde de itibar görüyor. Tabanın sivil iradesi ilk kez silaha karşı temsil edilmiş oluyor. Bunlar önemli.

Ama TBMM’deki varlığı ve itibarı da önemli. Türkiye kamuoyu PKK’nın değil HDP’nin adını bu sayede daha çok duyuyor ve itimat etmek istiyor. Yirmi yıllık bir sivil siyasi tarihi olan Kürt hareketinin Türkiyelileşmeye cesaret edebildiği nokta HDP. Bunun süreç sayesinde olduğu aşikar değil midir? 20 yıldır kabul edilen baraja kafa tutmanın zamanı şimdi midir? Kuralları bilinerek girilen oyunda “eğer kazanmazsam...” diye başlayan cümleler kurmak, siyasi şantaj değilse nedir?

Ben bunu “zorun gücü” siyasetinin son taktiği olarak okuyorum. Kamuoyu yoklamalarında istenen sonuç çıkmazsa, 7 Nisan’dan önce seçime parti olarak girme kararının İmralı tarafından tashih edileceğini düşünüyorum.

HDP’nin çözümdeki partnerine atarlanıp çözüm karşıtlarıyla flörtü ise, barajı aşmak için gereken iki milyon oyu CHP-Paralel koalisyonundan ve Birleşik Haziran kıpırtısından toparlamaya yönelik bir hesap bana göre.

Hükümetin başarısı

Yaratılan illüzyona rağmen Hükümet sürece hakim görünüyor. HDP heyetiyle yaşanan izleme heyeti polemiği süreçte görev alan isimlerin sorumsuzluğu değilse eğer, her zamanki ön alma, hükümeti mecbur bırakma, kamuoyunda tereddüt yaratma amaçlı yanlış siyasettir. Ama bu tercihin, kendi sözlerinin değerini de düşürdüğü neden görülmez ki?

Yumurta küfesi Hükümetin sırtında ve tek bir yumurtayı dahi zayi etme lüksleri yok. Üstelik sadece kendi partisine, tabanına değil diğer partilerin tabanları dahil Türkiye toplumunun tamamına, bütün bir millete ve tarihe, tüm kurumlarıyla devlete karşı da sorumlu Hükümet.

Kürt siyasi hareketi, silahlısından külahlısına aynı yapının parçaları olmasına rağmen kendi içinde bütünlük sağlayamazken AK Parti hükümetleri, hür iradelerin işlediği çok değişkenli bir denklemi çözüm sonucunda buluşturmuş durumda.

Bu hakikaten büyük bir başarıdır, takdir ve teşekkür etmek gerekir.

***

Not: 18 Mart’ın yıldönümünde Çanakkale’de şehit olan, canları başta olmak üzere her şeylerini feda eden o güzel insanları hayırla minnetle ve rahmetle anıyorum.