Nezakete özlem

Mübarek Kurban Bayramýnýz huzurlu geçiyordur umarým. Allah hepimizin ibadetlerini, dularýný kabul etsin. Bu sakin bayram günleri de, içine girdiðimiz boðucu tempolardan biraz olsun uzaklaþýp nefes almaya vesile olsun.

Ben bu vesileyle biraz dertleþmek istiyorum ama. Derdim de Türkiye’de giderek yoðun bir biçimde kendini hissettiren kabalýk, nezaketsizlik, saldýrganlýk.

Bu problemi epeydir gözlemliyorum aslýnda. En iyi de “karþýlaþtýrmalý” olarak gözlemliyorum. Bilhassa Twitter, bunun için iyi bir imkan saðlýyor. Bu zamane platformunda benim iki tane “hesabým” var: Biri Türkçe, diðeri Ýngilizce. Ýlkinde Türkçe yazý ve yorumlarýma gelen tepkileri alýyorum, diðerinde Ýngilizce yazý ve yorumlarýma gelenleri. Haliyle, ilk hesabý Türkler ve Türkçe konuþanlar, ikinci hesabý da Ýngilizce konuþan yabancýlar izliyor, aðýrlýklý olarak.

Ne yazýk ki, bu iki hesapta karþýlaþtýðým “terbiye seviyesi” arasýnda, Türkçe hesap aleyhine büyük bir uçurum var. Sýk sýk aðza alýnmayacak küfürler geliyor bu kanaldan. Sinkaflý küfür etmeyen, kendince “seviyeli” yorum yapanlarýn bir kýsmý bile, “yalancý, satýlmýþ, yalaka” diye saldýrýyor. Tabii yazdýklarýmý destekleyen ya da desteklemese de kibarca eleþtirenler de var. Ancak bu kibarca eleþtiren grubun oraný epey düþük.

Buna mukabil, Ýngilizce hesabýmdan çok az küfür yedim bugüne dek. Ýþin trajik yaný, bu çok az küfrün tamamýna yakýnýnýn da yine Türkler’den geliyor oluþu. Küresel okurdan gelen olumsuz tepkiler ise, daha ziyade, “size katýlmýyorum”, “yanýlýyorsunuz”, “yanlýþ biliyorsunuz” þeklinde.

Sert toplum

Kuþkusuz tek bir gözlemden yola çýkýlarak tüm bir toplum hakkýnda genelleme yapýlamaz. Sosyal medyanýn toplumun en ajite kesimlerini yansýttýðý da varsayýlabilir. Dolayýsýyla sadece sanal dünyada karþýma çýkan tatsýz bir realiteden yola çýkarak Türkiye hakkýnda hüküm vermem çok yanlýþ olur.

Gelgelelim, sosyal medya bir þeylerin göstergesi yine de. Dahasý, sözünü ettiðim kaba, terbiye yoksunu dil, hayatýn daha pek çok alanýnda kendini gösteriyor.

Örneðin, stadyumlarýmýz, en aðza alýnmayacak küfürlerin coþkuyla savrulduðu yerler. (Maçlara “kadýn seyirci” gelmesinin bunu deðiþtireceði umulmuþtu; oysa deðiþen pek bir þey olmadý. Aksine, maça gelen kadýn izleyicilerin bir kýsmý da ortama uydu.)

Türk medyasý deseniz, onun durumu da pek parlak deðil. Kuþkusuz gazeteden gazeteye fark var, ama “bidon kafalý” gibi hakaretlerin serbestçe savrulabildiði, ayýplanmadýðý bir basýn ortamý da hala mevcut.

Siyasetçiler deseniz, orada da durum çok parlak deðil. Çok beyefendi, çok hanýmefendi siyasilerimiz var kuþkusuz. Ancak meclis sýralarýnda birbirlerine küfreden, birbirleriyle yumruklaþan zevat da var. Twitter üzerinde terbiye sýnýrlarýný zorlayan da olmuyor deðil.

Fetret hali

Ben, özetle, nezaket, zarafet, saygý, tevazu gibi geleneksel deðerlerimizin giderek erozyona uðradýðý, bunun yerine giderek kaba, yoz, lümpen bir kültürün yayýldýðý izlenimindeyim.

Bu, bir “geçiþ toplumu” sorunu, kýsmen. Geleneksel ahlakýn eridiði, yerine modern bir etiðin konamadýðý bir fetret hali yani.

Buna bir de keskin siyasi kamplaþmalar, onlarýn ürettiði kin ve nefret eklenince, bayaðý tatsýz, çirkin, seviyesiz bir ortam geliþiyor.

Fakat bunu “normal” sayýp kabullenmemeliyiz. Daha nazik bir dünya mümkün.

Bunun için de en büyük görev kanaat önderlerimize düþüyor.

Býçkýn, bitirim, sürekli “laf sokan” ve “ayar veren” kanaat önderlerine deðil de; saygýlý, nazik, alttan alan ve gönül kazananlara ihtiyacýmýz var.