Niçin Baþkanlýk Sistemi

1- 21 Ekim 2007 tarihi, anayasal anlamda yepyeni bir eþikti. Referandum. Yani direkt, dolaysýz, doðrudan halk katýlýmý ile karar verilecekti ülke yönetiminin geleceðine. Halk Cumhurbaþkanýný bizzat kendisi seçecekti. Seçti de. Pek çok hukukçuya göre -ben de öyle düþünüyorum- ciddi bir sistem deðiþikliði anlamýndaki bu referandum, zaten “Yarý Baþkanlýk Sistemi”ne geçiþ anlamýndaydý... Dolayýsýyla bugünkü tartýþma, Parlamenter Sistem ile Baþkanlýk Sistemi arasýnda cereyan etmiyor. Yarý Baþkanlýk mý, Baþkanlýk mý sorusunu konuþuyoruz zaten... Bunu bir rejim deðiþikliði gibi sunmanýn da ayrýca iyi niyetle hiçbir ilgisi yok.   

2- Son 12 yýldýr demokratikleþme eksenli çok deðerli deðiþim adýmlarýna imza atýldý. “Ýnsan haklarýna saygýlý bir devlet” ideali, giderek “insan haklarýna dayalý bir devlet” pratiðine dönüþme yolunda ilerliyor. Mevcut parlamenter sistemin 1. ve 2. Meþrutiyetlerden bu yana taþýdýðý 200 yýla yakýn hukuk tecrübemiz elbette deðerlidir. Ýhtiyaçlar karþýsýnda deðiþim talebinin en gerçekçi dayanaðý da zaten bu kýymetli tecrübeler geçididir. Bununla birlikte demokratikleþmenin de kendine has bir “süreçler mimarisi” var, yaslandýðýmýz bu tecrübeler galerisi bu yüzden deðerli. Ve bu günkü sistemin oluþturduðu týkanýklýklarý aþmak, biraz da þimdiye deðin yaþadýðýmýz kesintileri bir daha yaþamamak iradesiyle de ilgili...

Neler yaþanmýþtý da bugüne deðin... Þimdi bir sistem yetersizliðinden söz etmekteyiz?

a- Vesayet konusu: Ayný zamanda bir darbeler tarihi de olan siyasi tarihimizin en hayati tecrübelerindendir. Gerek bürokratik yapýlanma içindeki “derin” oluþumlar, gerek askeri “cunta” yapýlanmalarý, gerekse son yaþadýðýmýz haliyle “paralel” örgütlenme türevleriyle tüm vesayet oluþumlarýna karþý ciddi anlamda koruma mekanizmalarý olan yeni bir sistem gerekli...

b- Kurumlararasý Çatýþmayý Önleme konusu: 2007 sonrasý, kim hangi iyi niyette olursa olsun yönetsel anlamda çift baþlýlýk durumu oluþmuþtur. Halk tarafýndan seçilen Devlet Baþkaný ile genel seçimler sonucu seçilen Hükümet Baþkaný arasýndaki “senkronizasyon” nasýl sürdürülecektir? Gerçi bugünkü AK Parti geleneði, kendi yaslandýðý parti geçmiþinden de var ettiði usareyle, bu sorunu þimdilik çözmektedir. Lakin bu çift baþlýlýk hadisesinin gelecekte ciddi bir zaman ve enerji kaybýna dönüþmeyeceðine dair hiçbir güvence yoktur. Parti içi kamplaþmalarý seyrederek vakit kaybetmemek için yeni bir sistem...

3- Yönetsel tecrübemizin bizi bugüne kadar taþýmýþ olduðu klasik “merkez/taþra” baðlamý, küresel iletiþimin neredeyse tüm sýnýrlarý kaldýrdýðý þu eþikte, ihtiyaca cevap vermekten oldukça uzaktýr. Yerli ve yerel olan ile küresel olanýn iliþkisi eski zamanlardaki gibi dolaylý, aþýlmasý zor teferruatlara dayalý, protokol gerektirici bir durum olmaktan çýkmýþtýr. Sert ve disipliner, merkeziyetçi tavýrdan, daha esnek ve doðrudan katýlýma açýk seçmen tavrýna taþýyacak bir sistem, çaðýn ruhuna da uygun bir tercih olacaktýr...

4- Kuvvetler Ayrýlýðý bahsi, kamuoyu için artýk salt anlamýyla hukuka dair bir uzmanlýk konusu deðildir. Kuvvetler Ayrýlýðý, bugün için insan hak ve özgürlüklerinin canlý kalkaný mahiyetindedir. Yürütmenin icraat makamý olarak iktidar imkanlarýný en gerçekçi içeriðiyle kullanabilmesi kadar... Yasama ve Yargý organlarýnýn demokratik denetiminin kuvvetlendirilmesi meselesi de hayatidir. Bugünkü sistemdeyse kuvvetlerin birbiriyle iliþkisinden çok birbirine müdahalesi ve birbirini vesayet altýna alma giriþimi söz konusudur. Özellikle baðýmsýz Yargý, bireyin güvencesi olarak tüm etkileþimlere ve çeteleþmelere karþý güçlenmeli, gücünü toplumdan alabilmelidir.

5- Türkiye, sistem deðiþikliðini normal þartlar altýnda konuþmuyor. 1. Dünya Savaþý’ndan sonra çizilmiþ ve yaklaþýk 100 yýldýr ikame edilen bölge haritasý, bugün yeniden savaþ masasýnda... Ýster iç dengelerimiz (etnik, dini, meþrebi tartýþmalarýmýz) isterse bölgesel dengeler (Irak’ýn iþgali ve Suriye krizi baþta olmak üzere, Ýran ve Suudi Arabistan gerilimi, Mýsýr’daki darbe rejimi, Filistin meselesi vs..) diyelim... Türkiye her halükarda bu zorlu haritanýn bir parçasýdýr ve bu çok yönlü savaþlarýn muhatabýdýr, buna maruzdur... Mevcut politikalarýmýzla aþamayacaðýmýz yepyeni sorunlarýn vadisindeyiz. Sadece 2.5 milyon mülteci bile mevcut imkanlarla çözümlenemeyecek boyuttadýr mesela. Veya HDP’nin Türkiye’ye has siyaseti terk ederek, “ayrý devlet” kurmaktan bahsetmesi mevzuu bile siyasi tarihte ciddi bir kýrýlmadýr... Mevcut sistemin bu yeni ve devasa sorunlara karþý yeterli gelemediði açýktýr. Hazýrlýðýmýz da yok iþin acýsý...

Bu yüzden Yeni Anayasa öncesi yapacaðýmýz her türlü katkýnýn hayati olduðunu düþünüyorum. Hem partilerin, hem sivil örgütlerin, hem de bilgeliðiyle toplumda emniyet uyandýran hukukçularýn, aslýnda her birimizin tek tek bu sistem tartýþmasýna katýlmamýz gerekiyor...