Nobel edebiyat ödülü: İçindeyken bile dışında...

Kültürel iktidar meselesini tartışmaktan yorulmadık mı? Kültürün bir üretim olduğunu, üretiminse bir ekonomik-yönetsel sistemle yekun tuttuğunu/tutacağını ifade ettikten sonra, kültür hakkında tartışacağımız yerde, sistem hakkında tartışmak daha doğru değil mi?

Nobel edebiyat ödülünü bu sene Zanzibar asıllı Abdülrezzak Gurneh aldı. Ödül kurulu; yazarın 'kültürler ve kıtalar arasındaki uçurumda sömürgeciliğin etkilerini ve mültecilerin kaderini uzlaşmaz ve merhametli bir şekilde ele alması nedeniyle' ödüle layık görüldüğünü dile getirdi. 1948'de Doğu Afrika kıyısındaki Zanzibar'da dünyaya gelen Gurneh ilköğrenimini İngiliz okullarında tamamladı, çocukluğunda gittiği Kuran kursunda Arapça öğrendi. Svahili dili anadili olan 73 yaşındaki yazar, gençliğinde Zanzibar ayaklanmasına ve sosyalist rejime tanıklık etti. 1968'deyse artık İngiltere'deydi. Yükseköğrenimin Kent Üniversitesi'nde tamamladı. Doktora tezinde (1982) kolonyal söylemin Doğu Afrika, Karayip ve Hindistan edebiyatındaki izdüşümlerini analiz etti. Postkolonyal edebiyat alanında uzmanlaştı.

Bildiğim kadarıyla dilimize çevrilmiş üç kitabı var, İletişim Yayınları'nın bastığı bu kitaplarda, Afrika ile Batı arasında kalan gölgeli kesişim noktalarını dramatik bir şekilde anlatıyor yazar. Bir İngilizle evliyken bile Afrikalı adam için ana sorun, kabullenilmektir, tehdit olarak lanse edilmemektir. Muhacir için, saygınlıktan önce, sessizce geri çekilmeyi bilmek gerekir, yazara göre bu durum, modern zamanlarda süre gelen biçim değiştirmiş kolonyal süreçtir... Hayat hikayelerine ve anlara odaklanarak, Batı'daki yabancıyı, melezi, uzağı, ötekiyi, dışarıyı, egzotiği, ten renklerini, aksanı, lirik bir gerilim içinde ele alır.

Sait Akçay'ın ifadesine göre; 'Afrika edebiyatı çok uluslu, çok kültürlü ve çok dilli bir yekûndan oluşur. Sömürgeci Batı dillerinin egemenliğine rağmen, Afrika'nın yerli dillerindeki (Svahili, Gikuyu, İgbo, Hausa, Yoruba, Zulu..) edebi eserler azımsanmayacak ölçüdedir'... Peki bundan ne kadar haberdarız? Dünyanın farklı kıtalarındaki edebiyatlardan haberdar olabilmemiz için o eserlerin illa ki İngilizceye mi çevrilmesi gerekiyor?

İşte kültürel iktidar tartışmasının düğüm noktalarından birisini en canlı şekilde ortaya koyan otoriter tavır; İngilizce'nin dünyada gerek edebiyat, gerek bilim, gerekse medya açısından, anlaşma dili olarak kabul edilmesiyle gün yüzüne çıkıyor. Dünya, Kraliçe'nin diliyle dönmek zorunda...

Ondan sonra da Nobel Ödülleri hakça dağıtılıyor mu diye bir mırıltıyı tekrarlayıp duruyoruz. Ben bu tartışmayı ilkokuldan beri duyuyorum, demek ki 40 yıldır aynı mırıltı... Edebiyat öğretmenlerimizin söylediği gibi mi yoksa çözüm; 'madem politik bir tavır içindedir Nobel Ödülü, hakça dağıtılmamaktadır, öyleyse, alternatif bir ödüllendirme sistemi kurulamaz mı?'... Termiz niyetlerle ortaya atılmış bu münazara sorusunu, belki hırçınca bulacaksınız ama bir Nasreddin Hoca fıkrasıyla güncelleyebilirim: 'Parayı veren düdüğü çalar...'

Ödüllendirme sistemini güçlü tutabilecek, organize edebilecek, saygınlık uyandıracak, uluslar arası ajandası olan, maddi kudreti bulunan bir sekretarya ayakta tutabilir. Niçin olmasın? Elbette var edilebilir. Ama sorun belki de daha derinlerde, doğamızla ilgilidir... Yani ödül maksatlı sanat yapmamakla gelen güçlü bir geleneğin içine doğup, yaşamışızdır belki de... Belki de Nurettin Topçu'nun dediği gibidir iş; "İmanımıza isyan karışmadığı için, Dede Efendi'ye Beethoven nüfuz edemedi." Ahmet Hamdi Tanpınar'ın söylediği gibidir veya: 'Atalarımız inşâ etmiyorlardı, ibâdet ediyorlardı; çünkü taşa bile sirâyet etmesini istedikleri sağlam bir ruhî değere sahiptiler.''

İnsan içinde yaşarken, hikayeyi değiştiremiyor. Bizim asıl sorunumuz bu. Batı'nın kabul şartları içinde ve ancak o sınırlar dahilinde nefes almak imkanı varken, Batı dışı bir şeye yeltenmek hiç de kolay olmasa gerek... İçindeyken dışında olunmuyor, ama dışarıdan gelen de içerde olduğunda bile tam olarak içerde olamıyor. Bu ödül, bizi bir edebiyat sever olarak elbette heyecanlandırdı, ama bir Zanzibarlıya ödül verme nezaketini görmemizi isteyenlere de hiç olmazsa gözümüzü başka yana çevirerek cevap verebiliriz...