Noel akþamýna devam

Yeni bilgisayarýmda sirkonfleks ve diðer iþaretler tuþunu hala bulamadýðým için müteessirim.

Maalesef bugün de bozuk imlayla idare edeceðiz. Ýnþallah ben o tuþu bulana kadar yanlýþ yazmaya alýþmam!

Hikayemin sonunu anlatmak istiyorum. Bir önceki yazýda gece ekspresiyle Paris’e gitmek üzere garýn lokantasýnda tren vaktini beklerken gözüme çarpan fevkalade alýmlý bir genç hanýmdan bahsetmiþdim. Gerçekden o kadar hoþdu ki yan gözle bir daha bakmakdan kendimi alamadým. Artýk ben bunu yapdýkdan sonra diðer zavallý fani erkeklerin ne hale geldiklerini tahmin edersiniz... Biçare bahtsýzlar...

Ama birkaç dakýyka soran canýmý sýkan birþey oldu ve genç bir erkek restorana girerek doðru o masaya yöneldi, hararetle öpüþdüler. Yakýþýklý, þýk ve zarif bir adamdý.

Baþka biri olsaydý bu durum karþýsýnda teessüründen yüreðine inerek ölebilirdi ama ben çelik gibi efsanevi sinirlerim ve eþine ender rastlanýr bükülmez iradem sayesinde sükunetimi muhafaza etdim.

Garib tesadüf, trende de ayný kompartmana düþdük.

Beþ saat kadar süren yolculuk boyunca, baþlangýçdaki kýsa bir selamlaþma haricinde baþka hiç bir temasýmýz olmadý. Sanki ben orada yokmuþum gibi mütemadiyen ve adamakýllý yoðun tarzda birbirleriyle meþgul oldular. Gerçi zaten adam yerine koyduklarý yokdu ama hani ben sahiden orada olmasaydým muhtemelen üzerlerindeki aðýrlýklarý atarak birbirleriyle daha da yoðun bir tarzda meþgul olabilirlerdi.

Bu durum yavaþ yavaþ sinirime dokunmaya baþladýðýndan kalkýp sýk sýk koridora çýkýyor ve pencerelerden birini aralayarak bir sigara tüttürüyordum. O yýllar henüz sigarayý býrakmamýþdým ve günde dört pakete bana mýsýn demiyordum.

Oðlan da bayaðý azgýndý doðrusu. Tedricen Kýzý hamura çevirmeye baþlamýþdý. Hatta bir iki kere hafif tertib ciyaklatdý bile...

Uzatmayalým, Paris’e varýrken artýk üçümüzde de hal kalmamýþdý.

Þimdi diyeceksiniz ki,

Kardeþim, hadi o ikisini anladýk da sana ne oluyor?

Bu psikolojik bir fenomendir. Mesela futbol seyircileri de bazen, maçý televizyondan bile izlemiþ olsalar bir bitkinlik hissederler.

Trenimiz tam Gare du Nord’a girerken bu yazýnýn gerekçesi diyebileceðim garib birþey oldu:

Oðlan ansýzýn bana dönerek sordu:

-Beni yakýþýklý buluyor musunuz?

Kat’iyyen beklemediðim böyle bir sual karþýsýnda afalladýðýmý itiraf etmeliyim.

-E...evet, dedim tutuk bir þekilde, fena sayýlmazsýnýz. Kaldý ki benim kanaatimin önemi de yok. Önemli olan arkadaþýnýz hanýmýn fikri ki o zaten kararýný çokdan vermiþ anlaþýlan.

-Peki, beni güzel buluyor musunuz?

Bu sefer de kýz soruyordu. Derdli baþým...

Bu kere cevabým çok daha kararlý ve enerjik bir sesle oldu:

- Evet, hem de fevkalade güzel buluyorum

Tren artýk iyice yavaþlamýþdý. Neredeyse durmak üzereydi.

Tesadüfi yol arkadaþlarým ondan sonra kýrk yýl düþünsem aklýma gelmeyecek biryey yapdýlar.

Ne yapdýlar diyecek olursanýz bana kaþla göz arasý aksini ýsbat etdiler.

Yani?

Yanisi, erkek sandýðým kadýn, kadýn kýlýðýndaki de erkekmiþ...

Buyrun, burdan yakýn!

Bu numarayý aylardan beri yapýyorlarmýþ.

Ýyi ama neden, diye sordum.

Kadýn olaný merakýmý tatmin etdi (!):

“Omnis homo mendax!” (Her insan yalancýdýr!)

Sonraki günler Paris’de birkaç kere buluþup yemeðe filan gitdik. Hatta bir defasýnda erkeði erkek, kadýný da kadýn olarak geldi de azkaldý tanýyamayacakdým.

Bilmem ki insanlar niye öyle bazen olduklarýndan baþka türlü görünmeye uðraþýrlar?