Herkes aþýrý sýcaklardan þikâyetçi.
Bu yüzden kimse dikkatini toplayýp doðru dürüst birþeyler okuyamýyormuþ.
Ben þahsen aþýrý sýcaklardan þikâyetçi deðilim.
Þu yazýyý yazarken de zâten sýrtýmda kalýnca bir hýrka var. Bayaðý iyi geliyor ama parmak uçlarým yine de buz gibi. Demin balkon kapýsýný azýcýk aralamýþdým da...
Tabii insan Köln’de bulunmak zorunda kalýnca...
Peki, oralara hiç yaz gelmez mi diye soracak olursanýz, elbet gelir, hiç gelmez olur mu?
Meselâ bu yýl 12 Temmuz günü saat 11.47-12.09 arasý geldi.
O zaman diliminde yaðmur dinmiþdi. Hattâ arada güneþ bilem açdý.
Hâlen geceleri ýsý 13 derece, gündüzleri ise 17’yi gördü mü kaloriferleri bir iki saatliðine kapýyoruz.
Neyse, mâdem yüksek harâretden mütevellid genel bir konsantrasyon problemi varmýþ, o halde kýsa notlar formatýnda yazalým!
Bizim gazetede evvelki gün þöyle bir baþlýk gördüm:
“CHP’de Çatlak: Vatandaþa ne diyeceðiz?”
Muharririn tavsiyesi: Siz önce halka ne diyeceðinize karar verin de vatandaþ kusur kalsýn!
Biliyorsunuz, bunlarýn nezdinde ikisi ayný þey deðildir. “Halk plajlara hücûm etdi,vatandaþ denize giremiyor!”
***
Zülfü Lîvâneli Montesquieu’yü (Monteskiyö, 1689-1755) Büyük Fransiz Ýhtilâli’nin (baþlangýcý 1789) “liderlerinden biri” olarak anmýþ ve okuyucularý Büyük Mütefekkir’in, Ýhtilâl’den daha 34 yýl önce öldüðünü belirterek düzeltince de þöyle bir beyân-ý mâzeretde bulunmuþ:
“Hatâ, kýsaltma iþlemi sýrasýnda paragraflarý atarken bâzý kelimelerin yanlýþ yere girmiþ olmasýndan kaynaklanýyor.”
Aslýnda doðru kelime “öncül” olacakmýþ!
Demek ki neymiiiþ?
Paragraf atarken bâzý kelimeler yanlýþ yere girermiiiþ!
“Atarken” diye acabâ “hallaç pamuðu gibi atarken” mi demek istedi?
Bir de þey var: Paragraf atarken acabâ “öncül” kelimesi nasýl olmuþ da “lider” hâline girmiþ?
Taaccüb!
Mübârek Ramazan günü bu da Allâhýn bir hikmeti zâhir...
Atatürk de Plevne’yi savunurken göðsüne isâbet eden bir füzeden cebindeki bir Zülfü Lîvâneli kaseti sâyesinde kurtulmuþdu.
Yerseniz...
Hazýr açýlmýþken, Montesquieu’ün asýl adý nedir, biliyor musunuz?
Onu da sevâbýna yazývereyim:
Charles-Louis de Secondat ve Baron de la Brède...
***
Millî Eðitim Bakanlýðý önümüzdeki ders yýlý orta dereceli okularda Arabca tedrîsâta baþlayacakmýþ.
Uðurlu kademli olsun!
70 küsur sene önce kaldýrýlmasý en büyük hatâlardan biriydi!
Arabca’nýn ve Farsca’nýn da!
Çünki bu iki klasik dil bizde, Avrupalýlar için Latince ve Grekçe’nin karþýlýðý idi.
Onlarýn kaldýrýlmasýyla 900 yýllýk bir kültür mâzîmizi týrnak gibi kesip atdýk!
Bâri onun yerine Latince ve Grekçe konulsaydý hiç deðilse yamanmak istediðimiz Batý Medeniyeti’ne bir hamle yapmýþ olurduk.
Ama o zaman iþin doðrusu (yanlýþ içinde daha az zararlýsý!) olurdu kiCumhûriyetimizin “felsefesine” yaraþmazdý!
Zararýn neresinden dönülse kârdýr diyeceðim demesine de en az binikiyüz binüçyüz Arabca öðretmenini nereden bulacaklarý merâkýmý mûcib oluyor.
Ýmam-Hatib okullarýndan yetiþenlerin de elifi görse mertek sandýklarý rivâyeti dolaþýyor zîrâ...
Zâten siz bu Türkiye’de bir MEB okulundan mezun olup da doðru dürüst yabancý dil öðrenmiþ tek kiþi gördünüzse haber verin de gidip kendisiyle bir röportaj yapayým! Belki bu sayede þöhret bile kazanýrým.
Ama müfredât için iki önerim var:
- Ulu Önder gizlice nasýl Hacca gitmemiþdi?
- Atatürk Ramazan ve Üçaylar’da raký içer miydi?
Bu bahisler programa alýnýrsa Kemalistlerin “Laiklik elden gidiyor!” þamatasý da peþînen önlenmiþ olur.