Ýran’la varýlan nükleer anlaþmanýn bölgeye belli yansýmalarý olacaðý doðru. Lakin bu anlaþmaya varoluþsal bir deðiþimin mihenk taþý muamelesi yapmanýn fazlaca bir anlamý bulunmuyor. Zira Ýran-Batý iliþkilerinde deðiþim yaþanmaya baþlanalý oldukça uzun bir zaman oldu. Ýliþkinin görünür tabiatýnda, günlük uygulamalarýnda her iki unsurun da kendi siyasal ve jeopolitik bagajlarýndan dolayý çok fazla deðiþim yaþanmamýþ gibi görünse de, sloganlarý bir kenara býraktýðýnýzda ya da sloganlarý sorguladýðýnýzda manzaranýn farklý olduðunu görmemeniz mümkün olmazdý.
II. Dünya Savaþý sonrasýnda Ýran ve Batý iliþkilerine yukarýdaki perspektifle yaklaþtýðýmýzda, Ýslam Devrimi’nden Körfez Savaþý’na kadarki dönem hariç tutulursa, mezkûr iliþkinin ironik bir þekilde ‘istikrarlý’ olduðu bile söylenebilir. Baþka bir deyiþle, söylemlerden baðýmsýz olarak Körfez Savaþý sonrasý dönemde yaþanan fiili geliþmelere bakýldýðýnda, Ýslam Devrimi döneminden çok, öncesine daha fazla benzediði bile söylenebilir. Körfez Savaþý ile ilk kýrýlmanýn yaþanmasýyla, Ýran-Batý ya da Ýran-Amerika iliþkilerinin devrim yýllarýnýn ardýndan pasif bir döneme girdiðini söylemek yerinde olur. Bu pasif ve donmuþ dönem, 2000’lere kadar devam etti.
2000’lerle beraber, Ýran’ý, Batý iliþkilerini ve bölgeyi etkileyen geliþmeler ardý ardýna yaþanmaya baþladý. Ýsrail ve Suriye, Lübnan’dan çekildiler. 11 Eylül sonrasýnda ise doðrudan yapýsal kýrýlmalar yaþandý. Irak’ýn ikinci kez Amerikan müdahalesine maruz kalmasý en önemli geliþme oldu. Ýran, devrim sonrasý Batý’yla iliþkilerde Körfez Savaþý ile yaþadýðý pasif deðiþimi Irak’ýn iþgaliyle birlikte aktif hale getirmiþ oldu.
11 Eylül’le birlikte Amerika’nýn Ýran iliþkilerini baþtan aþaðý gözden geçiren tutumu, Ýsrail’in ve Ýran’ýn sloganik düzeyde canlý tuttuklarý çatýþmacý dile raðmen fiili politikalara büyük ölçüde yansýmadý. Aksine, gelinen son noktada iþbirliðine varacak ‘düþman iliþkisine’ dönüþtü. Arap isyanlarýyla birlikte sekter-jeopolitiðin fay hatlarýnýn berrak hale gelmesiyle Ýran; ‘Ýslamcýfobizmin’ baþat aktörüne dönüþmesiyle Körfez, ayný anda Batý ve bölgesel statüko ile yeni bir iliþki fazýna geçtiler.
Ýran 11 Eylül dünyasýndan, Körfez ise bölgesel statükonun ömrünün uzatýlmasý beklentisinden bu dönemde nemalandýlar. Neticede bölgesel düzenin farklý formlardaki nöbetçileri olmaktan öteye geçemeyen bir durumla karþý karþýya kaldýlar. Yemen’den Suriye’ye, Irak’tan Mýsýr’a ne yapacaðýný bilemeyen, ancak bölge dýþýndaki aktörlerin frekanslarýyla uyumlu olabilen bir jeopolitik ortaya çýktý.
Ýran ve Körfez, farklý sebeplerle konsolide olmuþ yapýlar ve devletler olduklarý için, bu yeni durumun maliyetlerini bir süre daha tazmin edecek kapasiteye sahipler. Bugün IÞÝD üzerinden yaþanan sýcak geliþmeler, Irak iþgalinin ve Arap isyanlarýný bastýrmanýn maliyetini bir süreliðine örtebilir. Ancak bu durum, ne 11 Eylül’den ne Irak iþgalinden ne de Arap isyanlarýndan kazaným devþirdiklerini düþündükleri maliyetlerin ortadan kalkmasýna imkân vermeyecektir.
Ýran’ýn nükleer anlaþma yoluyla Batý ile iliþkilerini normalleþtirmekten çok daha büyük sorun alaný, bölgeyle iliþkileridir. Mesela bundan on yýl önce böyle bir anlaþma hayata geçmiþ olsaydý, hatta ‘Tahran mutabakatý’ Batý tarafýndan bloke edilmemiþ olsaydý, elde edeceði bütünsel kazanýmlarýn hem Ýran hem de bölge için çok daha geniþ olacaðýný söylemek mümkündü. Ancak son beþ yýlda yaþanan bölgesel geliþmeler, nükleer anlaþmanýn bölgesel boyutunun mahiyetini ciddi anlamda deðiþtirdi. Ýran bu bölgesel boyuta odaklanmadýðý sürece, yýllardýr düþman retoriði yaptýðý bölgeden aktörlerin jeopolitik pozisyonundan çýkmakta zorlanacaktýr.