Kül rengi bir sabaha uyanýyor... Boðaza bakýyor... Boðaz sisli. Öyle ya, uyanýr uyanmaz “kasvetle” (!) Boðaz’a bakma lüksüne sahip.
Eskiden Akdeniz’in serin sularýnda seyrederken alýrdý “katliam” haberlerini. Bahoz’un öldürüldüðü haberini böyle bir anda, masmavi sulara bakarken almýþtý ve içi parçalanmýþtý. Oturup o “acýyla” Bahoz hakkýnda iç kanatýcý bir yazý yazmýþtý, Bahoz’la geçirdiði romantik Kandil akþamlarýný anlatmýþtý.
Þair olsaydým, Hasan Cemal’in “yürek parçalayýcý” durumuna bakýp, “Ne çok acý var” diye yazardým. (Ýzzet Yasar uzaktan hýnzýrca gülüyor: “Ne çok acur var...”)
Neredeyse bütün bir hayatýný Boðaz’a bakarak acýlar içinde geçirmiþ Hasan Cemal, dün sabah da “acýlar içinde” uyandý. Önce Boðaz’a baktý. (Aman Yarabbim, insanlar ne zorluklardan geçiyor.) Boðaz sisliydi. (Kâbus bu olmalý.)
Bakýyor:
Balýk var, fýndýkkabuðu gibi motorlar, sandallar denizin üstünde... Hayalet gemiler bulutlarýn içinden usul usul geçip gidiyor. Kül rengi sabahlarýn Mahler’i... (Allah yardým etsin. Ne zor hayatlar var.)
Kül rengi sabahlarýn Mahler’i Hasan Cemal’in acýsýný daha beter derinleþtiriyor.
Kendi sesinden dinleyelim: “Kül rengi sabahlarýn Mahler’i acýmý daha beter derinleþtiriyor. Ýleriye dönük kötümserliðim besleniyor...”
Hep acýlarla, kýrýlganlýklarla, denizin ortasýnda salýnan fýndýkkabuðu motorlara bakarak geçmiþ ve derin yaralar açmýþ zor bir hayat.
Daha da kötüsü þu:
Bu zorluða uyanýp, “Bugün ne yazsam?” diye kývranmak.
Ne diyordu “Cehennem”den geldiðini söyleyen casus?
Bir yanýnda Alman Cumhurbaþkaný, diðer yanýnda þanslý bir Þansölye, Saray’ýn “barok yalnýzlýðýný” duyumsayarak (bunlar da hep duyumsarlar, hiç hissetmezler) ve acýlar içinde: “Zor. Zor bir ülkeden geliyorum. Ne yazacaðýmýzý bilmiyoruz. Hiçbir düþünceye tahammül gösterilmiyor.”
Hasan Cemal biliyor ama...
Mahler’le derinleþtirdiði yaralarýyla ve acýlar içinde, külrengi Boðaz sabahýnýn kasvetine bakarak “Bugün ne yazsam?” diye soruyor ama “son tahlilde” biliyor ne yazacaðýný. Ve yazýyor: “Bilgisayarýmý açtým. Ne yazayým ki? 44’e çýkmýþ þehit sayýsý, 36’sý polis 8’i sivil. Fotoðraflara bakýyorum, gencecik insanlar... Ýçim acýyor. Çaresizlik duygusu baskýn...”
Birazdan söyleyeceklerine “altlýk” olsun diye, önce terörü kýnayan üç-beþ genel geçer laf etmesi gerekiyor.
Ediyor: “Terörü bir defa daha lanetliyorum. TAK üstlenmiþ... TAK’ý da lanetliyorum. Arkasýnda PKK varsa, onu da...”
Burada, Boðaz’ýn sisli ve külrengi kasvetini býrakýp gerçeðe dönüyoruz:
Ýhtiyat payý býrakan (ve iþi “ihtimal”e havale eden) cümleler seni sorumluluktan kurtarmýyor Hasan Cemal.
Ne demek “Arkasýnda PKK
varsa?”
Neredeyse Alfabe’nin bütün harfleriyle saldýran örgütlerin tümünün arkasýnda PKK var.
Sen de çok iyi biliyorsun ki (romantik Kandil akþamlarýnda muhabbet tesis ettiðin ve hâlâ acýsýný içinde taþýdýðýn Bahoz Erdal da bunun þahididir), TAK bir PKK örgütlenmesidir ve metropollerde patlattýðý bombalarýn emrini “doðrudan” Kandil’den (Heval’iniz Cemil Bayýk’tan) almaktadýr.
Ne yani, TAK’ýn arkasýnda olmasaydý, PKK’yý kýnamandan muaf mý tutacaktýn?
Bu örgütün varlýðý ve bugüne kadar iþlediði cinayetler baþlý baþýna kýnama nedeni deðil midir?
Bütün uzuvlarýn birbirine denk, Mahler’li külrengi sabahlara uyanýp “Çaresizlik duygusu baskýn. Ýçim acýyor!” diye sahtekârca laflar ediyorsun da, silahlarýn býrakýlmasý gündeme geldiðinde dað-bayýr dolaþýp, “Silah býrakmak aðýrýnýza gitmiyor mu? Ne karþýlýðýnda silah býrakýyorsunuz ki?” diye terörist ayartan Paþa torunlarýndan neden hiç bahsetmiyorsun?
Bundan sonra uyandýðýn “külrengi sabahlar”da Boðaz’a deðil, önce aynaya bak.
Ýðrenmeden bakabilecek misin bakalým!