Büyük sosyal ve siyasal kýrýlmalar ayný zamanda sosyal kitleler, ideolojik gruplarýn ve politikleþmiþ bütün alanlardaki görünmez hiyerarþiyi de ortaya çýkarýyor. Bir baþka ifadeyle gözler önüne seriyor. Kabul edelim, siyasallaþmýþ gruplarýn çokseslilik, demokrasi ve uzlaþma kültürüyle imtihaný çetin geçebiliyor. Herkesin deðiþime uyum süreci kolay olmayabiliyor. Bilhassa da tavýrlar “aydýnlanma ve özgür düþünce” kriterlerine vurulduðunda.
Malum, Hürriyet gazetesi yazarý Yýlmaz Özdil, Suriye diktatörünün Baþbakan Erdoðan’a yönelik hakaretamiz sözlerine tepki gösterdi. Doðrusunu yaptý. Tam hepimiz “Kim olsa bunu yapardý” düþüncesine kapýlacaktýk ki Özdil’in köþesinden okuduðumuza göre öyle deðilmiþ. Hürriyet yazarý sadece, bir diktatörün Türkiye Baþbakaný’na laf edemeyeceðini söyledi diye okurlarýndan aðýr hakaretler iþitti. Bir anda inanýlmasý güç bir mahalle baskýsý ve dýþlama sahnesi yaþandý. Hakaretler, bir kalemde silmeler, ihanet ve satýlmýþlýk komplolarý...
Mahalle baskýsý çýðlýklarý artýyor
Özdil gibi Cumhuriyet mitinglerinden beri Kemalist- laik- ulusalcý kitlelerin idolleþtirdiði bir isim bile bir cümleyle ötekileþtirilip, hedefe konuluyorsa mesele sandýðýmýzdan da büyük demektir. Laik-Kemalist-ulusalcý kesimdeki bu büyük probleme duyarsýz kalamayýz...
Üstelik bu ilk de deðil. Þimdiye kadar birçok çýðlýk duyduk.
Can Dündar, Mustafa filminde yapýp Atatürk’ün insani taraflarýndan birkaçýna þöyle bir deðindiðinde baþýna gelenleri biliyoruz. Atatürk’ün karanlýktan, fareden falan korktuðunu söylemesi, elinde sigarayla göstermesi bile onu öteki ve hain yapmaya yetmiþti. Onyýllardýr doðal parçasý olduðu çevrelerin tek bir farklý bilgiye tahammül gösteremeyip patlattýklarý öfkenin Can’ý nasýl çaresiz býraktýðýný çok iyi hatýrlýyorum. Korku gözlerinden okunuyordu. Bir daha da o bahse giremedi. Kanaatim o ki, bugünlerde sergilediði sýnýrsýz Kemalist performans biraz da yaþadýðý o travmanýn sonucudur. Haklý da. Bir daha o baský ve ötekileþtirilme riskini nasýl alabilir?
Þahan Gökbakar, 1 Mayýs’ta Taksim’de sahnelenen þiddete karþý çýktý diye baþýna ne geldi biliyoruz. Yaþadýðý çevreden dýþlanmanýn eþiðine geldi. En makul bilinen Kemalist-sol kalemler bile set iþçilerine Þahan’ýn filmlerinde çalýþmamalarý için çaðrý yaptý.
Þafak Sezer’in Gezi Parký korosundan ayrýlýp Baþbakan’la tokalaþtýðý için yaþadýklarý da malum. Türkiye’nin en baþarýlý dizi oyuncusu ve sinemacýlarýndan birisi olan Necati Þaþmaz’ýn “Bu ülkeye nazar deðdi” dediði için hedefe konulduðu da bir sýr deðil.
Kayseri, Diyarbakýr yükselirken Cihangir böyle kalamaz
En özgürlükçü, en demokrat, en hoþgörülü, en uzlaþmacý görünen dünyanýn öyküleri yürek burkuyor, endiþe veriyor. O maskenin ardýndan, sanatçýsý, sinemacýsý, gazetecisi, düþünce insanlarýnýn muhatap olduðu endiþe verici mahalle baskýsý dramlarý çýkýyor.
Buna kayýtsýz kalamayýz. Bir yandan tarihi bir demokratikleþme ve özgürleþme temposu yakalanmýþken, öte yanda geriledikçe gerileyen bir alan Türkiye’nin hayrýna deðildir. Bölgelerarasý böylesine derin bir düþünce ve özgürlük farký olamaz. Kayseri, Adana, Diyarbakýr demokratikleþirken, Niþantaþý, Cihangir gettolarý içine kapanýklýða mahkum edilemez.
O gettolarýn içinden bir isim, yönetmen Kutluð Ataman 13 Aðustos’ta STAR’da þöyle diyordu:
“Gezi olaylarý sýrasýnda son derece faþizan ve antientelektüel bir þekilde eleþtirildim... Cumhuriyet’in alýþtýrageldiði üzere toplumda insanlar kendilerine bir takým roller biçtikten sonra, bu rolü benimsiyor ve sonunda “oldum” zannediyorlar... Türkiye artýk Niþantaþý ve Kadýköy deðil. Haliyle birikmiþ kýzgýnlýklar ve kendi özelimde bana yaþatýlan profesyonel kýskançlýklar varmýþ... Bu acýnasý faþist uygulamalar sadece benim hayatýmda deðil hemen herkesin hayatýnda etkili oldu.
Baþbakan’la konuþmaya gittiðimin önceki gecesi sinemacý arkadaþlarým görüþme teklif ettiler. Gitmeden arkadaþlarýmýn görüþlerini de almak için Gezi’ye gittim. Sinemacýlar çadýrýnda konuþurken bu vatandaþ (senarist Önder Çakar) çýkageldi. Çevresine baþka insanlarý da almýþtý ve benim üzerime yürüdü. Gezi’yi terketmemi emretti ‘yoksa fena yapacaðým’ dedi... Baktým çadýrýn altýnda Meltem Cumbul, Güven Kýraç, baþka tanýdýk dizi oyuncularý, hepsi sindirilmiþ, gözlerini kaçýrýyorlar,”
Partileri neden ÝP, STK’larý neden DHKP-C?
Ürkütücü deðil mi?
Bunlar bilinenler, dýþarýya yansýyanlar. Bu kadar ünlü isimlere bile böyle muamele yapýldýðýna göre baþkalarýna, sýradan insanlara neler yapýlýyor? Düþünmesi bile keder verici. Ciddi bir sosyal ve politik problemle karþý karþýyayýz. O dünyada neler yaþanýyor? Düþünce, ifade ve tavýr özgürlüðü nasýl baskýlanýyor? Bunlarý irdelemek, araþtýrmak zorundayýz. Türkiye bir yandan art arda reformlarla demokratik alaný geniþletirken öte yanda ideoloji varoþlarýnda, fikir gettolarýnda, siyasal gruplarda yaþanan dramlara alakasýz kalamayýz. Bütün fikirlerin, bütün kitlelerin özgürleþmesi gerekir. Bu çaðda kimse, hiçbir ideolojinin baskýsý altýnda rehin býrakýlamaz,
Ýyi okullarda okumuþ, iyi kazanan, sosyal açýdan her zaman en fazla müsaadeye mazhar olmuþ beyaz yakalýdan sinemacýya, gazeteciden iþadamýna kadar homojen bir sosyal kitleyi konuþuyoruz. Ýþçi Partisi nasýl bu kitlenin partisi oldu, DHKP-C eylemleriyle nasýl bir anda bu insanlarýn STK’sý oldu?. Anlamak zorundayýz.
Mesele Yýlmaz Özdil’in, Can Dündar’ýn, Þahan Gökbakar’ýn, Þafak Sezer’in, Kutluð Ataman’ýn veya çadýrlarda rehin alan sanatçýlarýn yaþadýklarýndan daha derindir.
Askeri vesayet bitmiþken korkuya gerek yok
Geleneksel sol, devrimci sol, liberal renkli sol, ulusalcý, Kemalist akýmlarýn yaþadýðý baský, tek seslilik, otoriterlik problemleri sadece kendi iç sorunlarý deðildir. O gettolardaki tek tipçilik, tek seslilik ve tabulara sadakat ayný zamanda ülkeyi yavaþlatan bir gerilim üretiyor. Týpký, Kürt sorunun aþmak için yapýldýðý gibi o sahaya da demokrasiyle girmek, rehin alýnan düþünceleri kurtarmak þarttýr.
Evvela, daha fazla diyalog, daha fazla empati üretmek zorundayýz ve baský altýndaki rehin zihinlere cesaret telkin etmeliyiz. Onlara, bu ülkenin en büyük vesayet kurumlarý olan askerin ve bürokrasinin bile maðlup olduðunu, hiçbir baskýdan korkmamalarýný anlatmalýyýz. Sanat, sinema ve düþünce eylemi için önce bireyselliðin ve bireysel özgürlüðün þart olduðunu konuþmalýyýz.
Deðiþimi kalýcýlaþtýrmanýn yolu, bütün zihinleri özgürleþtirmekten geçiyor, unutmayalým.