O kadar da kötü değildik

Muslera... Elbette onsuz olmuyor. Ama bazen onunla da olmuyor. Maçın henüz 4. dakikada yediği gol; amatör bir kalecinin bile yapmaması gereken ucuz/basit/feci bir hatanın sonucuydu.

G.Saray erken yediği gole rağmen sinmedi. İlk bir kaç dakika dışında; dağılma emaresi göstermedi. Şok golün olumsuz etkisini üzerinden çabuk attı. Belhanda’nın belki de G.Saray’daki en iyi günlerinden biri olarak gösterdiği performans, ataklardaki kritik ve stratejik paslarıyla tavan yaptı.  Onyekuru ve Rodrigues’in kötü vuruşlarla kaçırdığı iki hayati pozisyonda; al da at denilecek güzellikteki ara topları veren de oydu.

***

Bütün bunlar oldu ama, verdiğimiz savunma boşluklarından Schalke çok etkili aktı. Bu anları Muslera ve direkle kurtardık. Beraberliği sağlama adına, rakip alana topluca ve sıkça gitiğimiz için; kontra yediğimizde savunma arkasına kolay adam kaçırıyorduk. Dönüşler daha hızlı olmalıydı. 

Onyekuru ve Rodrigues, hızlarını kontrol edemedikleri için; top ayaklara dolanan yumak etkisi içindeydi. Ya dönemediler, ya vuramadılar, ya pas veremediler... Şutlarında da, kaleye bakmadan kör vuruş yaptılar. Güzelim fırsatlar güme gitti.

***

İkinci yarının hemen başında, kritik noktadaki serbest atışı; verimsiz ve dağınık günündeki Rodrigues’e attırmak hataydı. Kötü vuracağı belliydi... Yarı penaltı sayılacak fırsatı, heba etti.

Ardından yediğimiz gol; o ana kadar yapılmış ve daha sonra yapılacak direnişimizi ve karşı koyuşumuzu, anında sıfırladı.

Hırsımız, hedefimiz, direnişimiz, isyanımız tükendi. Belhanda da durdu. Bir daha eskisi gibi olamadık. 

Yazık oldu!