Allahu Teala’nýn adam yerine koyup yeryüzüne gönderdiði her insan, kýymetlidir. Saygýdeðerdir.
(Adam yerine koymak? Bu bir deyim. Cinsiyetçilikle alakasý yok. Feministler rahatsýz olacak diye Türkçe’yi bozamayýz. ‘Adam’ kelimesi, Türkçe’deki bu kullanýmýyla cinsiyet ifade etmez, bunu da belirtmiþ olayým.)
Ýnsan, eþref-i mahlukattýr.
Zübde-i Alem’dir.
Her insanýn, bu ‘þeref’i hissetmeye hakký vardýr, liyakati vardýr.
Bakmayýn bazý insanlarýn yeryüzünde yeri delecekmiþ gibi tekebbürle dolaþtýðýna.
Bakmayýn, bazý insanlarýn, bazý insanlara çoook yükseklerden baktýðýna.
Ve yine, bakmayýn, bazý insanlarýn, kendisini hakir görüp, ezilip büzülmelerine...
Ýnsanlar arasýnda, çok büyük uçurumlar yoktur.
Allahu Teala’nýn yüceliðine nisbet edildiðinde, insanlar arasýndaki farklýlýklar çok önemsizdir.
Yani, ‘tekebbür’ -büyüklenme- yakýþmaz bize.
Sevimsizdir, kibir, kibre benzeyen insan halleri.
Ama bu sevimsizliðin istisnasý vardýr.
Geleneðimizde vardýr, ‘Kibre karþý kibir sadakadýr’ derler. Bu, Hadis-i Þerif olarak da rivayet edilmiþtir.
Türlü türlü tekebbür halleri vardýr.
Paranýn kibri. Yani, zenginliðin verdiði kibir. Para mý onun sahibi, o mu paranýn, bilinmez. Þiþer, þiþinir durur, baþkalarý önemsizdir, baþkalarý küçüktür. Çok rastlarýz buna.
Bir baþka kibir. Bu sýralar, o kadar görmüyoruz, Allah’a þükür. Ama unutamayýz, unutmamamýz lazým.
Darbecinin kibri.
Darbeseverlerin kibri.
Bir tür ‘ruhban’ kibridir bu. Hakikatleri o bilir. ‘Doðru’ onun bildiðidir, onun dediðidir.
Onun gibi düþünmeyenler, ona kafa sallamayanlar, cahildir, gafildir, haindir.
Veya, ‘tehdit’tir. Hani öyle bir ‘milli askeri stratejik konsept’ vardý. ‘Kutsal metin’ muamelesi gördü yýllarca.
Cunta, onlarýn üzerinden veriyordu mesajlarý. Ruhbanlýk da buradan geliyordu zaten.
Müfessirlerin ayet yorumlamasýna benzer bir titizlikle, tefsir ediyorlardý, ‘asker þöyle demek istedi, þunu kastetti’ falan diye.
Üniformalý olmak þart deðil, o ‘kibr’i salgýlamak için.
28 Þubat’ta cunta yalakasý yüzler ekranlardan taþýyordu. Hepsinde, ‘küçük daðlarý ben yaratmadýysam da, komutaným yarattý’ edasý vardý.
Millet, gözlerine sinek kadar bile görünmüyordu.
28 Þubat’tan sonra da devam etti bu haller. Az uðraþmadýlar, asker abilerine darbe yaptýrtmak için.
‘Genç subaylar rahatsýz’dý. Ýþbölümünde bunu söylemek düþüyordu onlara.
Sarýkýz’ýn ‘inek ismi’ olmadýðýný gördük sonradan.
Mustafa Balbay hapisten çýkarken, eþine, çocuklarýna kavuþurken, doðrusunu isterseniz, ölçtüm kendimi.
Baktým, seviniyorum. Bir insanýn çocuklarýna kavuþmasý güzel þey.
Bir insanýn, benim ‘evet’ dediðim bir anayasal düzenlemeden faydalandýðýný görmek, güzel þey. O arkadaþlar ‘hayýr’ demiþler, desinler, önemli deðil.
Baktým, unutmuþum, milletin üzerinde dönüp duran karanlýk ve kirli darbe bulutlarýný.
Unutmuþum, o pis bulutlarýn üzerine oturmuþ, bir oraya bir buraya kasvet yaðdýran darbeci yüzleri.
Sarýkýz baþarýlý olsaydý, darbe hükümetinin baþbakaný kim olacaktý? Balbay’ýn ‘mahalle’sindeki gazeteciler söylesin bunu. Onlar biliyor.
Þükürler olsun, o günler geçti gitti.
O ‘kibir’ halleri, hatýralarda kaldý. Ýnþallah bir daha dönmez.
Dönmez mi?
Gafil olursanýz, döner.
Benim unuttuðuma bakmayýn. Ben, farkýndayým, gereðinden fazla duygusal olduðumun. Unutmamak lazým.
Mutlaka adil olmak, ama asla gafil olmamak lazým.