Erdoğan-Baykal buluşması için “Beştepe Külliyesi” dışındaki bir mekânın seçilmiş olması, arkadaşlarda (bina takıntılı arkadaşlarda) geçici bir tatmin duygusu yarattı.
Bunun sembolik bir anlamı varmış.
Erdoğan “böylece” mesaj veriyormuş. “Ben artık saray konusunda ısrarcı değilim. Yeter ki uzlaşalım” diyormuş.
Birileri de, önceki gün, “Erdoğan Beştepe’den insin, Çankaya’ya taşınsın” diye yazdı.
Niye?
Çankaya’ya taşınırsa imiş, “Ben hepinizin Cumhurbaşkanıyım” demiş olacakmış.
Hem hepimizin Cumhurbaşkanı olacak, hem Mustafa Kemal’le barışacak.
Öyle ya, Çankaya kutsal mekân...
Çankaya’dan vazgeçtiğinde (yani Cumhurbaşkanlığı makamını daha modern ve işlevsel bir mekâna taşıdığında), “Ben Atatürkçü değilim” demiş oluyorsun. Bu da “TC’nin kökünü kazımak” anlamına geliyor. Gülmeyin. Böyle şeyler yazdılar. “Kâbe Arabın olsun, bize Çankaya yeter” diyenlerin sülbünden gelme bazı gazeteci ağabeylerimiz böyle şeyler yazdılar. Hatta “Beştepe Külliyesi’ne taşınmak Atatürk’e ihanettir. Ordu göreve!” bile dediler.
Erdoğan-Baykal buluşmasının Dışişleri Konutu’nda gerçekleşmesi MHP’lileri de mutlu etmiş görünüyor.
Zaten, MHP’nin biricik koalisyon şartı, “kaçak saray” olarak andıkları Beştepe’nin boşaltılması... Hatta yıkılması. Erdoğan Beştepe’den inecek (Hay, Allah! Hiç çıkmadı ki. Sadece, konuk devlet başkanlarını ağırladı.), 17-25 Aralık dosyalarını raftan indirtecek, dört eski bakan arkadaşını Yüce Divan’a göndertecek, hazır işe koyulmuşken kendi kendisini de Yüce Divan’a sevk ettirecek. Sonra koalisyon görüşmelerine oturabilirlermiş.
HDP, “hiçbir surette Ak Parti’yle koalisyon yapmayacağı” için, “Beştepe” diye bir şart öne sürmüyor. Ama yıkılmalı... Beştepe diye bir şey kalmamalı.
CHP’nin şartı da Beştepe...
Kemal Kılıçdaroğlu, “O saraya gitmeyeceğim” demişti.
Gitse, klozetleri yerinde tetkik etme imkânı bulacak ama söz yiğidin ağzından bir kere çıkar. Gitmeyecek.
Baykal gitmemiş...
Kendisi niye gitsinmiş!
Kemal Bey üzülecek ama söylemek zorundayım “Baykal gitmemiş” diye bir şey yok... Gidecekmiş. Çağrılsaymış gidecekmiş. Bazı gazeteler, Baykal’ın“Görüşme Beştepe dışında olursa, gelirim” dediğini ileri sürüyor. Külliyen yalan. Görüşmenin nerede olacağını Cumhurbaşkanı Erdoğan belirledi. Beştepe’de olsaydı da, devlet terbiyesinden geçmiş Baykal bu davete icabet edecekti. Yani, Cumhurbaşkanını refüze etme nezaketsizliğini göstermeyecekti.
Ne yani, Erdoğan hükümeti kurma görevini Kemal Kılıçdaroğlu’na verse, “Hayır, ben bu görevi Beştepe’de almam. Cumhurbaşkanı görev kağıdını e-mail yoluyla göndersin” mi diyecek?
Gidecek...
Tıpış tıpış gidecek...
Hem, erken konuşmasın... Beştepe’ye gitsin, görev kâğıdını alsın, (kurabiliyorsa) hükümeti kursun, başarılı olsun, bu başarısı onu müteakip seçimde tek başına iktidara taşısın... Beştepe meselesini o zaman gündemine alabilir. Yıkıp yerine bostan mı eker, ODTÜ’ye mi bağışlar, Başbakanlık ofisi olarak mı kullanır, İş Bankası’na mı hediye eder, İsmet Paşa’nın torunlarına miras mı bırakır? Buna o zaman baksın.
Biri de, “Saray düştü” diye konuşmuş.
Bir siyasetçi...
İş makinalarının önünde kahramanca dikilen arkadaş hani... Gezi’nin yiğit evladı... “İsmi lazım değil” diyeceğim ama ismi çok lazım: Sırrı Süreyya Önder... Bizim Salih Tuna’nın ifadesiyle “TC Sırrı...”
İmralı sözcülüğünü “başarıyla” yürüttü. Saray mürüvvetini de görürüz inşaallah!